Önceden mi plânlandı?
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Milli irade dediğinde bu milletin yarısından fazlasını yok sayan, hatta düşmanlaştıran bir kâbus.
Hobbes'un dediği gibi tebaadan kendine iman etmesini isteyen bir cinnet.
Demokrasinin kırmızı çizgileri, hukuk kuralları ve de dini/ahlaki sorumluluklar AK Parti'nin toplumu süratle husumete sürüklemesini durduramadı.
İktidar siyaseti tam bir kendine perestiş, marazi bir 'Tanrı sendromu'na büründü.
Son perdede AK Parti Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan için "Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider" dedi.
Devlet-i Aliyye'nin haşmetli cihan sultanları olsaydı oracıkta boynunu vurdururdu.
Ama göreceksiniz taltif edilip yükseltilecektir.
Bu marazi ruh haleti, Behçet Kemal'in Atatürk'e matuf bir manzumesinde "Türklüğü Allah olan ölmez" şeklindeydi.
İktidara yönelik değil
Beş Hececi Faruk Nafiz'in bir mısraında Çankaya işaret edilmiş ve:
Bu hıyaban ebediyet yoludur
Gider Allaha kadar buradan ucu denmişti.
Ne yazık ki sadakatin ve vatanperverliğin 2 kıstası var:
1-Vekilin liderine olan perestiş ve tutkusunun derecesi.
2-Cemaat'e olan kin ve nefretinin seviyesi. (Cemaat'e ne kadar çok küfrediyorsa o kadar makbul.)
Zira din/ahlak/hukuk talî, iktidarın her türlü yolsuzluk ve hırsızlığa rağmen devamı aslî gaye halindedir.
Artık eminim ki, bu kadar delilsiz mesnetsiz suçsuz insanlara hakaretler yağdırılmasının, yargının kilitlenmesinin, cadı avı başlatılmasının sebebi, bilinenlerden çok daha vahim, büyük skandalların olduğu ve ifşa olması tehlikesidir.
Oysa yolsuzlukları ve zanlılarını yargının önüne atıp, bir de "Partimizde şüyuu vukuundan beter hadiseler asla kabul görmez" diyerek daha da güçlü ve imaj tazelemiş bir şekilde yollarına devam edebilirlerdi.
Nitekim yolsuzluk operasyonu iktidara yönelik değil, iktidar içinde ve ilişkilerinde suç işleyen kişilere yönelik bir adli soruşturmadır.
Binbir yaygara piyasaya sürüldü
Şimdi çok iyi anlıyorum AK Partili Orhan Atalay'ın dershaneleri paralel bir yapı olarak neden KCK'ya benzettiğini.
Atalay bu rezil benzetmesini 27 Kasım'da yapmıştı.
Başbakan'dan tek bir rahatsızlık emaresi vaki olmadı.
Belli ki Başbakan'ın "paralel devlet" tezgâhıyla Gülen Hareketi'ni Bitirme Planı o zamanlarda partinin içine sızmıştı.
Yoksa bir vekil çıkıp da Başbakan'a rağmen dershaneleri terör örgütü KCK'ya benzetemezdi.
Bugün Hizmet insanlarına virüs ve Haşhaşi denilerek Orhan Atalay çoktan sollandı.
Anlayacağınız Orhan Atalay sahibinin erken duyulan sesiydi.
17 Aralık soruşturması başlayınca çirkin tezgâh bin bir yaygara ve "kadro"yla piyasaya sürüldü.
MİT'in yolsuzluğu 8 ay önce Başbakan'a bildirmesine rağmen Başbakan'ın gereğine tevessül etmemesi, Cemaat'e yönelik "paralel devlet/çete" tezgâhını tutturabilmek için 17 Aralık soruşturmasını soğukkanlılıkla beklediğini gösteriyor.
Suçsuz insanları Haşhaşi diyerek tahkir ettiğinde yaşaran gözlerin hesabı Mavera'da çok çetin olacak!
Geceleri yükselen sessiz çığlıklarda "Rabbim bak kullarına neyi reva görürler" şikâyetlerinden ben olsam çok korkardım!
Mazlumlar sandığa değil Allah'a havale ediyor!
Ve unutmayın tarih tekerrür eder!