İktidar kavgasıymış…
Şahin Alpay 01 Ocak 1970
Yurtdışından yazan okurların “Hükümet ile cemaat arasındaki iktidar kavgası…” hakkında ne düşündüğüme dair sorularına muhatap oluyorum.
Cevaben, esas olarak, şunları söylüyorum: Evet, Türkiye’de ve dışarıda, Türk ve Kürt kökten laikçilerden kökten İslamcılara kadar uzanan geniş bir cephe, Başbakan Erdoğan ile dinî lider Fethullah Gülen, AKP hükümeti ile Gülen’in esin kaynağı olduğu sivil toplum hareketi arasında “iktidar kavgası” yaşandığı konusunda hemfikir. Gerek laikçiler, gerekse İslamcıların yargıya ve polise hakim olduğuna inandıkları “Fethullahçı, gizli, paralel devlet”in (herhalde cadı avıyla) tasfiyesi gerektiği konusunda görüş birliğinde oldukları da muhakkak.
Kökten İslamcılar, Başbakan Erdoğan’ın “Büyük rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasının, Türkiye’nin kalkınıp güçlenmesinden rahatsız olan Batılı devletlerin ve İsrail’in kurduğu bir komplo olup, “Fethullahçılar” tarafından uygulandığından emin. Kökten laiklere gelince, birçoğu Batı yanlısı da olduklarından, komplo iddiasının sadece ikinci kısmına katılıyor, soruşturmanın “Fethullahçılar” tarafından tezgahlanmış olduğunu düşünüyorlar. Hem soruşturmanın sonuna kadar gidilerek AKP hükümetinin çökertilmesini istiyor, hem de “Fethullahçılar tarafından uydurulan” Balyoz ve Ergenekon davalarında hüküm giyenlerin derhal tahliye edilmelerini, yeniden yargılanıp suçsuz ilan edilmelerini talep ediyorlar.
Balyoz hükümlülerinin bazı savunucularına göre AKP’nin “İslamcılığı” o kadar tehlikeli değil. AKP nihayet seçimleri kaybedip iktidardan gidebilir. Ama “Fethullahçılar” çok çok tehlikeli, çünkü onlar bütün devlete ve topluma nüfuz edip, ülkeyi giderek derinlemesine İslamlaştırıyor.
Peki, bütün bu iddialar hakkında ben ne düşünüyorum? Hükümet ile cemaat arasında “iktidar kavgası” iddiasına hiç itibar etmiyorum. Bir tarafta giderek “devlet” ile bütünleşerek otoriterleşen bir hükümet var; öte tarafta ise, iktidar iddiası olmayan, ama demokrasinin yerleşmesini destekleyen bir sivil toplum hareketi… Bana göre “Fethullahçı paralel devlet” iddiası gerek laikçilerin, gerekse İslamcıların, özellikle de “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır” özdeyişini bir kez daha doğrulayan AKP hükümetinin sömürdüğü dört dörtlük bir komplo teorisi.
Başka yerlerde olduğu gibi, yargıda ve emniyette de Gülen’e saygı besleyen kimseler mutlaka var. Bu, demokratik hakları. Ama eğer aralarında kanunları çiğneyenler, suç işleyenler varsa, elbette yargılanıp cezalandırılmalı. “Büyük rüşvet ve yolsuzluk” soruşturması Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “Fethullahçı” bir komplo mu? Sanmıyorum. Soruşturmayı, hukuka bağlı yargı ve emniyet mensuplarının başlattığına inanma eğilimindeyim.
Gülen hareketini demokrasinin yerleşmesine, böylelikle Kemalist devletin baskı altında tuttuğu dinî özgürlüklerin güven altına alınmasına destek veren, inanç temelli bir sivil toplum hareketi olarak anlıyorum. Gülen hareketi, İslamcı eğilimleri olan Necmettin Erbakan’a yakınlık duymuyordu; demokratikleşmeye hizmet ettiği sürece Erdoğan’a destek verdi; ama otoriterleşmeye yönelince eleştirel tavır takındı. Erdoğan ise otoriterleştikçe, kontrol edemediği Gülen hareketini baskı altına almaya girişti.
Nihayet, Gülen hareketinin AKP’den daha tehlikeli İslamcı olduğu iddiasına gelince: Bu iddianın sahipleri, belki Türkiye’nin İslamlaştırılmaya ihtiyacı olmayacak kadar Müslüman olduğunun farkında değiller. Laikçi önyargıları yüzünden Gülen’in Sufi gelenekteki özgürlükçü İslam yorumunun, İslamcılığa karşı en etkili yorum olduğunu göremiyor olabilirler.