Yeter artık! Yalanlara son!
HASAN ÜNAL 20 Kasım 2007
IRAK’IN kuzeyine sınır ötesi operasyon tartışmaları başladığından bu yana bir dizi kuyruklu yalan dinliyoruz. Bir kısmı sınır ötesi operasyonun yapılmasına mani olmayı amaçlayan bu psikolojik harekatın bir kısmı da sanki sınır ötesi operasyon yapılıyormuş gibi halkı aldatmayı amaçlıyor.
Bütün bu yalanları basın ve televizyonlardan öğreniyoruz. Bu yönüyle, gazeteler ve televizyonlar tam bir milli güvenlik sorunu haline gelmiş durumda. Bir yandan halkın kafasını karıştırmaya çalışıyorlar; öte yandan da Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumak amacıyla sınır ötesi operasyon yapmasını engellemek için gayret sarfediyorlar. Demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin tam manasıyla istismarı söz konusu.
Sınır ötesini engelleme amaçlı olanlar...
Bu grupta söylenen yalanların başında ëbugüne kadar onlarca sınır ötesi operasyon yapıldı; ama hiç bir sonuç alınamadı. Bundan sonra da sınır ötesi harekat ile bir yere varılamaz’ tezi geliyor. İlk söylendiğinde hakikaten doğru gibi gelen bu sözler tam bir psikolojik harekatın ürünü ve bütünüyle yalan.
Terörün azgınlaştığı ve hükümetlerin bu sorunla nasıl mücadele etmesi gerektiğine karar veremediği dönemlerde yani puslu havalarda ortaya atılan bu tezleri 1993 yıllarından da hatırlıyoruz. Özal’ın 1980’li yılların sonlarında PKK’ya doğru teşhis koyamamasından kaynaklanan zihniyet karışıklığı terör örgütünün işine yaramış ve 1990’ların başlarında terör iyice azmıştı.
İşte o dönemde ëbu iş silahla olmuyor; siyasi çözüm lazım’ teraneleriyle ortaya çıkmışlardı. 1993 yılının ikinci yarısından sonra hükümetlerin TSK’ya tam yetki vermesiyle birlikte, iki yılda muazzam mesafe katedildi. Suriye sıkıştırıldı. Öcalan ininden çıkartılarak Türkiye’ye getirildi ve terör fiilen sona erdirildi.
Taa ki, yine kafası karışık AKP hükümeti ülkeyi AB reformları (!) hikayesiyle etnik tartışmaların içine çekinceye kadar. Terörle mücadele kanunlarının içi boşaltılıp, Barzani-Talabani ikilisinin kukla devlet kurma çabaları hız kazanınca PKK terörünün yeniden tırmanmaya başlayacağı aşikardı. Nitekim öyle de oldu.
Sınır ötesi operasyon ile bir yere varılamayacağını şimdi söyleyenler o zamanki siyasi çözüm taraftarları. O zamanki siyasi çözüm tekliflerinin yanlış olduğunu zaman gösterdiyse, sınır ötesi operasyon ile bir yere varılamayacağına dair iddialarının yalan olduğu da apaçık belli. 1993’den itibaren yapılan kapsamlı sınır ötesi harekatların hepsinden sonuç alındı ve PKK’nın beli sınırlarımızın ötesinde kırıldı. Şimdi de öyle olacaktır.
Irak bataklığı safsatası...
Bİr diğer yalan da Türkiye’nin sınır ötesi operasyon ile Irak bataklığına çekileceği. Bunu söyleyenlerin kimler olduğunu görünce meselenin tam olarak ne olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu tezi işleyenler aslında TSK’nın Irak bataklığına çekilmesinden ve yıpranmasından memnun olacak insanlar. Ama sanki TSK’yı çok seviyorlarmışcasına konuşmaları sadece bir tiyatro. Asıl rahatsızlıkları TSK’nın Irak topraklarına girerek Barzani-Talabani ikilisinin kukla devletini başlarına yıkması ve PKK’nın inlerini dağıtması. Eğer TSK’nın orada gerçekten bir bataklığa batacağından emin olsalar, esas onlar sınır ötesi operasyonu teşvik ederlerdi.
Harekat yapılıyormuş yalanları...
Bİr başka grup yalan da operasyonun hali hazırda yapılmakta olduğuna dair haberler. PKK ve Barzani sitelerinin psikolojik amaçlı haberlerini muteber kabul edip Türk halkına kakalamaya çalışıyorlar. Neymiş??? Bizim uçaklar evvelki gece sınırda bulunan eski karakol binalarını bombalamışlar.
Bu tür haberleri Barzani siteleri ve PKK yayıyor. Amaç Türk halkının yükselen infialini yatıştırmak. Bir şeyler yapıldığı yalanını yaymak. Ve amiyane tabirle halkın gazını almak. Bir bakıyorsunuz manşetler çıkıyor: ëİnlerinde vuruyoruz.’ Bir kaç F-16 resmi, altında dağlık bir araziden kesitler ve bir kaç mehmetçik. Zannediyorsunuz ki, harekat başlamış ve terörristler çil yavrusu gibi kaçıyorlar. Oysa hepsi yalan....Yalan... Ve de yalan...
Nitekim Hava Kuvvetleri Komutanı açıklama yaptı. Sınır ötesinde her hangi bir yeri bombalamadığımızı ifade etti. Ama psikolojik harekat da yapılmış oldu. Bütün bunlar sonuçta şu noktaya geliyor: Demokrasinin ana unsurlarından birisi olan basın ve televizyonlar bu denli iktidar yanlısı ve tek sesli olurlarsa buna demokrasi denilemez.
Komünist diktatörlüklerde bir kaç gazete ve televizyon olurdu. Hepsi de devlet malı ve hepsi de aynı şeyleri söyleyip yazan... Faşist rejimlerde ise çok daha fazla kanal ve gazete olabiliyor. Çoğunluğu özel sektör malı olan bu kanallar ve gazeteler de hep aynı telden çalıyorlar. İkincisinin hemen hemen aynısı olduk. Demokrasi diye diye Türkiye garip bir rejime doğru gidiyor. Bizden söylemesi...