Yolsuzluk cumhuriyeti
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
1964'te ABD başkan adayıydı politikacı Barry Goldwater.
Hükümetlerin gücünden dem vuran bir sözü var ki gözümün önünden hiç gitmez:
"Sizin her istediğinizi verecek kadar güçlü bir hükümet, hepsini geri alacak kadar da güçlüdür."
Dönüp bugünün Türkiye'sine bakıyorum da...
Hükümet her istediğimizi vermedi ama hepsini geri almakta gayet süratli ve kararlı.
2006 yılında "Genelkurmay Cumhuriyeti" isimli kitabımı yazmıştım.
Bugün vesayet minvalinde bir kitap yazsam adı ne olurdu diye düşünüyorum da...
"Oligarşik Cumhuriyet", "Tek Parti Diktasında Ak Yıllar" belki de "Yolsuzluk Cumhuriyeti..."
Hepsi yakışır soluk aldığımız bu zulüm encamına, hırsız anlara, yolsuz zamanlara.
Roma'yı ölümsüz şekilde yorumlayan büyük tarihçi Edward Gibbon, "Roma imparatorluğunun gerileyiş ve çöküşü" adlı şaheserinde; devlet adamlarının yaptığı yolsuzluk ve aldığı rüşvetlerden bahsettiği gibi, devlet adamlarının nice namuslu insanları hediyelerle kendine bağladığına işaret eder.
Bunlar çöküşün sebepleri arasındadır Gibbon'un sararan ama unutulmayan yapraklarında.
Will ve Ariel Durant, "Tarihten Alınacak Dersler" isimli eserinde yine aynı yolsuzluk ve zorbalıktan dem vururlar.
Hepsinden azade ve hepsinden ziyade Aziz Peygamberimiz'in "Suç işleyen devlet adamlarını cezalandırmayan devletler (milletler) çökmeye mahkûmdur" sözleri tüm zamanlarda acı hakikatin habercisidir.
İşte bugün Türkiye'de suç işleyen devlet adamları bırakın cezalandırılmayı; yargılanamıyor, bilakis suçun ve hırsızın peşine düşen devlet adamları cezalandırılıyor.
Her şey çok hızlı yaşandı gerçekten.
3-5 sene içinde askeri vesayet aşıldı, demokrasi rüzgârları esti, tek parti otoriteryenizmi başladı ve kısa sürede demokrasi soysuzlaştı.
O kadar ki bu soysuzlaşma yargı erkini tamamen bitirdi.
Elde eski sosyalist blok rejimlerinin kullandığı otoriter bir "halk cumhuriyeti" görüntüsü kaldı.
Milletle dalga geçer gibi "yolsuzlukları örtmeyiz, nerede varsa bulur çıkarırız" diyorlar.
Ama milletin gözünün içine baka baka durdurdukları 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında dağıtmadıkları polis ve savcı kalmadı.
İzmir'deki yolsuzluk operasyonunu engellemek için başsavcıyı tehdit etmek, polisleri ve savcıları sürgün etmek dahil her yolu mubah görüp kolları sıvadılar.
Hâlâ nasıl ve hangi yüzle "yolsuzlukları örtmeyiz" diyebiliyorlar?
Yolsuzluğu örttüğünüzü ve hırsızlığı koruduğunuzu gördük neyi anlatıyorsunuz hâlâ?
Paralel devlet ve çete çığlıkları atarken, bu yaftalarla tasfiye ettikleri yargı mensupları ve polisleri yargılayamadılar.
Devlet içinde çetecilik ciddi bir suçtur.
Madem çeteydiler veya paralel devlettiler, neden adliyeye dikmediniz bu polisleri ve savcıları?
Ellerinde hiçbir delil olmadığı için sadece çamur atmakla yetindiler.
Ellerinde bir tek delil bile yoktu ama sanki onlarca delil varmış gibi mahkûm ettiler/karaladılar yüzlerce kamu görevlisini.
İçişleri ve Adalet Bakanlığı bu süreçte bir "Tehdit ve Tasfiye Bakanlığı" gibi çalıştı.
İnternet ortamlarında insanların izlerinin peşine düştüler.
MİT ve TİB tarafından illegal teknik dinlemeyi kolaylaştıran düzenlemeler yapıyorlar.
MİT vatandaşları, CHP ve MHP'yi keyfi şekilde dinlese bile savcılar hesap soramayacak.
Zira bu işin denetimini yapan TİB de MİT'leştirildi.
MİT devlet ve toplumun değil, ülke yansa bile hükümetin çıkarlarını koruyor.
Bir istihbarat servisinin bir kişiye, partiye ve zümreye yönelik çıkarları koruması, totaliter sistemin karakteristik özelliklerinden biridir.
Hatırlarsanız geçmiş yıllarda Başbakan ordu vesayetini açıkça söyleyemediği için "bürokratik oligarşi" tabirini kullanıyordu.
Bugün AK Parti yıllar önce şikâyet ettiği, kendi bürokratik oligarşisini yaratmıştır.