Başbakan’ın ağzındaki nefret söylemi
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Kullanılan şu ifadelere bakar mısınız?“İninize gireceğiz ininize. Didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz.”
“Düğmeye dışarıdan basıldı, içerideki taşeronlar / piyonlar kullanıldı. Devlet içindeki örgüt suikast girişiminde bulundu.”
“Burada içinde ajanlık, casusluk olan, ihanet olan niyetler var.”
“Bu nasıl savcı? Dur bakalım seninle daha işimiz var, seninle işimiz var.”
“Tarihte de bunu gördük. Büyük Selçuklu Devleti’nde yaşadık. Haşhaşiler denilen gözü dönmüş bir gizli örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük.”
“İşte bu örgütün başta Emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumlarında örgütlenerek siyaset, ekonomi, finans, ticaret gibi alanlarda inşa ettiği korku imparatorluğunun iyi anlaşılması ve iyi anlatılması gerekiyor.”
“Gizlenenlerden, sinsi bir virüs gibi bünyeyi işgal etmeye çalışanlardan olmadık. Yerin üzerinde güneşle yürümek varken; yerin altını, maskeleri tercih edenlerden olmadık ve olmayacağız.”
Bu cümleler, ülkedeki ‘ötekileştirme’yi ortadan kaldırma, sivil ve demokratik bir Anayasa yapma vaadiyle yönetime gelen ve bu yüzden halktan destek alan bir Hükümetin Başbakanı’nın ağzından çıktı. Bu sözler, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir başkası tarafından söylenseydi, nefret söylemi nedeniyle yargılanmayı gerektirirdi. Lügatlerdeki nefret söylemi maddelerine baktığınızda Başbakan’ın ve bazı hükümet yetkililerinin söylediklerinin, çok net biçimde bu kapsama girdiğini göreceksiniz.
Üstelik Başbakan, bu kadar sözü söylerken camiayı kastediyor, ancak bir meçhule ve müpheme söylüyor. Ortada hukukun ciddiye alabileceği hiçbir şey yok. İthamlarının yüzde doksan dokuzunun içi çağdaş hukuk normlarıyla doldurulmayacak şeyler. Bu öfkesinin görünen nedeni ise, bazı savcı ve polislerin bakan çocuklarıyla ilgili rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine gidiyor olması.
Başbakan kendisi gibi düşünmeyen, farklı bir fikir beyan herkesi anında karşı tarafa, vatana ihanet edenler(!) safına koyuyor. Hele dün TÜSİAD’a söyledikleri yenir yutulur gibi değil. O konuşmadan bazı cümleler şöyle: “Darbe girişimine karşı tavır koymuyorsunuz öyle mi? O zaman bizi karşınızda bulacaksınız. Sen küresel sermeye gelmez ifadesini kullanarak kendi hükümetini tehdit ediyorsun öyle mi? O zaman cevabını alacaksın. Sen hangi yüzle bu idarenin bakanlarını TÜSİAD’a davet edeceksin, bizimle herhangi bir işini görmeye geleceksin hangi yüzle? Kalkıp da TÜSİAD Başkanı, ‘Böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez’ diyemez. Diyorsa bu vatana ihanettir.” Yani; Başbakan gibi düşünmüyorsanız ihanet içindeki vatan hainlerisiniz! Neye canı sıkılıyorsa anında yüksek perdeden en ağır cümlelerle eleştiren, eleştirmekle de kalmayıp tehdit eden Başbakan’ın sözleri en ortalama demokrasilerde bile nefret söylemi kapsamına girecek nitelikler taşıyor.
Oysa AK Parti’nin varlık sebebi ötekileştirmeyi kaldırmak değil miydi? Yıllarca devlet otoritesini kullananlar tarafından horlanan, dışlanan, ötekileştirilen, tecrit ve tehdit edilenlere bir umut olsun diye kurulmamış mıydı bu parti? Adaletin ucu azıcık kendinize dokununca savunduğunuz her şeyi ama her şeyi kıymetsiz on paralık cam parçacıklarına mı dönüştürecektiniz?
Yoksa AK Parti sadece bir simülasyondan mı ibaretti?