Yamacıların işi de zor be!
Bülent Korucu 01 Ocak 1970
Çeşitli versiyonları var ama ben bildiğimi anlatayım: Mübalağasıyla meşhur avcı, anlattıklarını tevil etmesi için yanında yamacı dolaştırırmış.
Yine bir kahvehanede başlamış anlatmaya. “Oku atıp bıldırcını vurdum. Aşağıya kızarmış, soğanı sarımsağı ve yoğurdu yanında tabak içinde düştü.” Susup sözü yamacıya bırakmış. Yamacı, yutkunduktan sonra “Bu kadar zırvayı ben bile tevil edemem.” diye çıkışıp şöyle tamamlamış: “Hadi diyelim okun hızından yere düşene kadar sürtünmeyle tüyleri yolundu ve kızardı. Tabağı da uydururum ama soğanı, sarımsağı ve yoğurdu nereden bulayım?” Fıkranın benzerini ‘kızlı-erkekli evler’ tartışmasında Mehmet Barlas anlatmış ve ‘Bu zırvayı ben bile tevil edemem.’ diye acziyetini ikrar etmişti. Ondan daha mahir olanlar, önce haberi yazan Zaman’ı yalancılıkla suçlamış; Başbakan’ın ‘Evet söyledim.’ çıkışıyla ortada kalmıştı.
Son günlerde yamacılar fazla mesai yapıyor, lakin hem yetişemiyor hem de ofsayta düşüyorlar. “Fethullah Gülen ve Hizmet camiasını bitirme” içerikli 2004 MGK kararı ilk rüzgârdı. Milli Güvenlik Kurulu’nda imza altına alınan belgeye göre takip, fişleme ve gereğini yerine getirme sözü veriliyordu. Israrla böyle bir şeyin olmadığı, imzaların konjonktür gereği atıldığı, kesinlikle fişleme yapılmadığı söylendi. Ortaya çıkan fişler üzerine ‘yasak savma kabilinden’ tutuldukları savunuldu. Milli Eğitim’den TRT’ye, Emniyet’ten yargıya uzanan tasfiyeler başlayınca söz bitti sanmıştık. Hayır, onu bile tevil eden çıktı: “Bazı çalışmalar yapılmış olabilir.”
17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’nda yamacıların beli kırılayazdı. Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde bulunan para dolu ayakkabı kutuları başlarına bela oldu. Önce kutudakilerin gayri resmî yollardan Makedonya’daki üniversiteye gönderilmek üzere toplanan para olduğu öne sürüldü. Hatta bir AK Partili milletvekili paranın vakıflarına iadesini talep etti. Türkiye’yi uluslararası kara para aklayıcısı durumuna düşüreceği ve üniversiteyi zor durumda bırakacağı anlaşılınca senaryo değişti. Paranın imam hatip lisesi için bağışlandığı iddia edildi. Çok itibarlı bir iş olan okul yapımının böyle gizli saklı ve gayri resmî sürdürülmesinin mantıksızlığı üzerine yeni manevra gündeme geldi. Akit Gazetesi, parayı polislerin koyduğunu ileri sürdü. 4 buçuk milyon doları polislerin nereden bulduğu sorusu bir yana, avukatlar ve şüpheli genel müdür bunu daha önce niye söylemedi?
17 Aralık’ın ekonomik faturası ayrı bir konu. Yolsuzluk operasyonlarının aslında ekonomiyi hedef aldığı ve zararın 130 milyar doları bulduğu ileri sürüldü. Bazıları rakamı 50 milyar dolara kadar düşürdü. 130 nere 50 nere! Bunlar sayı saymayı da bilmiyor. Beyanatlarda kalan ve yıllık cari açığımıza yaklaşan zararı iliklerimize kadar hissetmemiz gerekmez miydi? Ekonomik dalganın en temel göstergelerinden biri olan dövizdeki artışın faturası da 17 Aralık’a kesilmişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’e giderken ‘dalgalanmayı 17 Aralık’a bağlamanın yanlış olacağını’ söyleyiverdi. Yandı gülüm keten helva.
Bank Asya’nın 17 Aralık’tan önce döviz alarak 2 milyar dolar kâr ettiği iddiası ayrı komedi. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın işaretiyle harekete geçen yamacılar yine ofsaytta yakalandı. Böylesi bir kâr için 34 milyar dolar satın almak gerektiği, bu kadar parayı bir anda Merkez Bankası’nın bile toplayamayacağı, adı geçen bankanın neredeyse büyüklüğünün üç katı parayı bulmasının imkânsızlığı vs. vs.
Yamacıların önde gelenleri, benim salı günkü yazımdan ‘darbe destekçisi’ olduğumu çıkarmış. Ben de bu zekâ karşısında şapka çıkarıyorum. Siyaseti savaş, rakipleri düşman olarak nitelerseniz sosyal patlamalar ülkeyi yönetilemez hale getirir. Cami, çarşı ve kahvehanelerde insanlar cepheleşiyor. Bu kaygılarımı yeniden yazıyorum. Bakalım yamacılar bu yazımdan neler üretecek. Yaşasaydı Teyo Pehlivan’dan yardım alabilirlerdi! O yok ama hakkında yazılan kitapları önerebilirim.