‘Sistem’ ve Türkiye’deki Gelişmeler
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
2003-2014 döneminde küresel sistem ve büyüklerin küresel oligarşisi, “Körfez’den Sudan ve Libya’ya kadar petrol ve doğalgazın paylaşımını” ve geçiş yollarını büyük ölçüde halletti. Tek sorun İran, “yumuşama ve yeniden entegrasyon” sürecine dahil edildi. Bölgenin büyüğü Türkiye (ve Ankara) 2003- 2014 dönemindeki misyonunu başarılı bir biçimde tamamladı.
Nasıl Türkiye’de, “yolun üzerindeki engellerin temizlenmesi için” düzenlemeler (ve operasyonlar) yapılmış ise sıra şimdi “Türkiye’deki reforma” geldi.
Ayı ile aynı yorganı paylaşırsanız, ezilmeyi göze almak zorundasınız. Başlangıçta, “dış talepler ile bizim taleplerimiz 200 yıldır ilk defa örtüştü” diye sevinenlerin şimdi yakınmaları hem boşuna hem de çelişkili. Her riskli girişimin bir bedeli olur. “Kazan kazan” formülü, küresel ilişkilerde geçerli olmaz. Özellikle de bağımlılar için.
Karşı çıkanlar
- Erbakan sisteme karşı çıktı; bu nedenle 28 Şubat’ta sistem (ve TSK) tarafından tasfiye edildi; Atatürkçülük ve demokrasi, “kullanıldı”.
- BOP için yeni ortaklar bulundu ve işler, büyük ölçüde istendiği gibi yürütüldü.
- Kürdistan konusunda çok önemli adımlar atıldı. - Türkiye’de, “radikal İslama kapı aralama tehlikesi” ortaya çıkınca işler sarpa sardı.
- Ayrıca İslami ve antidemokratik yeniden yapılanma tehlikesi ABD ve Avrupa’da büyük korku ve kaygı yarattı.
- Türkiye içinde ise genişleyen tepkiler ortaya çıkmaya başladı. Gezi olayları buzdağının görünen ucu idi. Gelişmelerin, halkın günlük yaşam tarzını etkilemeye başlaması, demokrasiye ters düşen sert polis müdahaleleri ve uygulamalar, Ergenekon ve Balyoz kurgularının (ve kumpasın) ortaya çıkması, kamuoyunda büyük tepki yarattı.
- Bütün bunlara 17 Aralık rüşvetsuiistimal olayları ve operasyonları eklenince kamuoyunda ve Batı’da hükümete karşı tepkiler yoğunlaştı.
Oligarşi mi dağıldı?
Fiili yapı olarak Türkiye’de “İslami oligarşinin” egemen olmaya başladığını gördük. Kendi içinde çok tutarlı yürüyen, siyasi, iktisadi ve polisiye düzen olarak büyüyen oligarşi, yukarıda sıraladığım nedenlerle çatırdamaya başladı. Oligarşinin ayrışması ve dağılması kaçınılmazdı. Çünkü oligarşiyi doğuran nedenlerin “uzun süre örtüşmesi söz konusu değildi”.
- Kısa ve orta vadeli küresel “araçlar” olmaları...
- İçerde, “çağdaş dünya gerçeklerinden ve gelişmelerinden beslenmek yerine onlara karşı direnmeleri”...
- Ve en önemlisi, “bireysel özgürlükler ve toplumsal özgürlüklerin örtüşmesini sağlayacak çağdaş katılımcı demokrasi yerine” otoriter ve totaliter bir çizgide yürümesi, iç ve dış tepkilerin yaygınlaşmasına neden oldu. Dünyada bütün devletler şu ya da bu biçimde küresel sistemin içindedirler. Aralarındaki farklar şunlardır:
- ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeler küresel oligarşinin içinde yer alırlar, etkendirler.
- Demokrasi ile yönetilen diğer Batı ülkeleri “karşılıklı çıkarlarını koruyarak” küresel sisteme dahil olurlar.
- Türkiye, Güney Afrika Birliği, Meksika, Fas, Malezya gibi olanlar yarı bağımlı bir durum sergilerler. Melez demokrasi egemendir.
- Bir de Sudan, Somali, Bangladeş gibi olanlar vardır ki bunlar “marjinal” konumdadırlar.
Türkiye bugün Batı değerleri, İslamcı yapı ve melez demokrasi üçgeni içinde sıkışmış durumdadır. Uzun vadede, katılımcı, çağdaş demokrasi ile yerel kültürel değerler arasındaki “sentezi” başarmak zorundadır.
Bunun dışındaki olasılıklar, “postmodern Haşhaşilerin yaygınlaşmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır”.