Benim halkım, benim cemaatim...
Tarık Toros 01 Ocak 1970
Siyasal İslam'ın genetik kodları, iyi bildiğim 25 senedir içinde takip ettiğim bir konudur.
Siyasal İslam tepeden inmecidir. Devlet, Müslümanlar'ın elinde olursa reaya da felâh bulacak, kurtuluşa erecektir. Humeyni'yle, Hamas'la, İhvan'la yakın akrabadır.
Siyasal İslam yola çıkarken payanda yaptığı dini hareketleri bir süre sonra gayrimeşru sayar. "Batı uşağı" der, "Amerikan ajanı" yapar, "Siyonist" kalıba sokar.
Siyasal İslam olgunlaştıktan sonra tüm unsurların kendine biat etmesini bekler. Etmeyen dışlanır.
Siyasal İslam demokrasi yoluyla ülke yönetmeye talip olur. Sandıktan sonra demokrasi, liderin iki dudağının arasındadır. Muhalif fikirler ihanet kabul edilir.
Siyasal İslam'da Türkiye liderliğinin ardından bir sonraki aşama dünya liderliğidir.
Siyasal İslam hep mağdur ve mazlumdur. Aksi yönde gelişen her şeyi, kendine yönelik imha harekâtı biçiminde algılar ve öyle yayar.
Siyasal İslam'da lider (ilan edilmese de) ahir zamanda beklenen kurtarıcıdır, halife-i ruy-i zemindir.
Erbakan örneği...
Muhabir olarak takip ettiğim ilk siyasi parti Refah'tı. Necmettin Erbakan'ı ve partisini, Anayasa Mahkemesi kapatana dek izledim. Ardından Fazilet Partisi kuruldu, kurulur kurulmaz da "Siyasal İslam refleksiyle" başörtülü Merve Kavakçı'yı milletvekili yaptı. İktidarı gasp edilen, kolu kanadı kırık Erbakan, siyasi yasağı devam ederken bile vuruşmaktan dur olmuyordu.
Milli Görüş, kendisine oy vermeyen kitleyi, dindar-samimi Müslüman olarak görmezdi. Liderden yani Erbakan'dan başka bir irade yoktu, Hoca tek belirleyiciydi. Yine Erbakan, Başbakan olur olmaz G-8 ülkelerine alternatif D-8'leri hayata geçirmeye kalkmış, İran'dan Malezya'ya, Endonezya'ya kadar giderek, "dünya liderliğini" hayata geçirmeyi amaçlamıştır.
Partileri Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet hep kapatılan Erbakan geçen asrın en mazlum ve mağdur liderlerinden biridir belki, fakat her defasında kurduğu yeni partisinde eski hataları tekrarlamayı sürdürmüştür.
Ve evet partisinin çekirdek tabanı, onu beklenen kurtarıcı "Mehdi" olarak görür.
İmam hatip nesli...
Buraya kadar böyle... Elbette talebeleri Erbakan'ın siyasal yaşamından dersler çıkardı. Başta bunları yapmadı. Zira devlete tam hâkimiyet gerekiyordu (Gerçi bu da izafi bir konudur.)
Şimdi son dönemde yaşananları birer cümleyle hatırlayalım mı;
Dindar nesil yetiştirmek için yola çıkıldı. 4+4+4 eğitim sistemi alelacele, altyapısı olmadan hayata geçirildi, düz ortaokulların önemli bölümü imam hatibin orta kısmına evrildi.
Geçen hafta yapılan "İmam Hatip Yüzyıllık Hikâye" kutlamalarında 60 ülkeye yayılan imam hatiplerin çığır açtığı söylendi. Ama öbür yandan, 160 ülkedeki Türk okullarına dudak bükülüp büyükelçilere "Bu örgütü muhataplarınıza iyi anlatın" diye talimat verildi.
Birtakım cemiyetler, vakıflar yüksek miktarlı bağışlarla palazlandı. Belli kademelerde iş yapmak için yüzde 20'lere varan oranda bağışı gözden çıkarmak gerekiyordu. Rüşvet gibi bu bağışın fetvası hazırdı. Devlet rant dağıtıyor, yakın sermaye bunun etrafında "şartlarını yerine getirmek suretiyle" kümeleniyordu.
Olan biten; dün devleti "tağut" gören, "Bu devlete vergi verilmez" diyen, "Bu ülkede cuma kılınmaz" diye böbürlenen Siyasal İslam'ın içine düştüğü devlet sarmalı içindeki debelenişinden başka bir şey değil.
Rüşveti ve yolsuzluğu bugün örtebilirler, kamu algısıyla oynayabilirler, Cemaat yaptı deyip perdeleyebilirler.
Sadece ertelemiş olurlar.
Günün birinde hepsi önlerine konur.
Tabii hâlâ Türkiye'delerse...