Müsteşarı yedirmeyiz
Güngör Mengi 01 Ocak 1970
Türkiye yolsuzlukları tartışırken Brüksel’de olmak Başbakan’ın keyfini kaçırmış olmalı..
Başbakan’ın dün Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ve Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ile yaptıkları ortak basın toplantısındaki havası, durumdan pek hoşnut olmadığını belli ediyordu..
Türkiye’nin AB üyesi olma azmini her şeye rağmen kaybetmediğini görmek güven veren bir tespittir.
Siyasi ve ticari ilişkilerin sağladığı kazançlar yanında çağdaş bir demokrasinin teminatı olma özelliği Türkiye’nin AB’ye dönük adımlarını anlamlı kılıyor.
Türkiye şu günlerde yolsuzlukları ve yüksek yargı ile ilgili sorunlarını tartışıyor.
Avrupa kurumları, sapmaları önleyen uyarılar yapıyor.
İlk yılların aşkı
Başbakan Erdoğan AB’nin başkentine beş yıl aradan sonra ilk gitmektedir.
Haksızlıklara “daha da gelmem” tepkisi vermek yerine ilişkileri rayında tutarak itiraz etmek, emin olmalı ki ülke menfaatine daha uygundur.
AKP iktidarının ilk yıllarındaki AB dostu siyaset çizgisi kaybedilmiş olmasaydı Başbakan Erdoğan önünde bir HSYK bilmecesi, arkasında dönüşünü bekleyen yolsuzluk ve güçler çatışması problemleri ile meşgul olmayacaktı belki.
Bu sorunlar muhtemelen kriz boyutu kazanmadan çözülmüş olacaktı.
Türkiye dönem dönem yolsuzluk nöbetlerine giriyor.
Şu an öyle bir geçitteyiz.
Dün CHP lideri Kılıçdaroğlu İzmir’deki operasyon sonrası yaşanan rezaleti gündeme getirdi.
6 Ocak’ta örgütlü suç soruşturması kapsamında savcılık, aranacak yerleri ve yakalanması istenen şüphelileri belirten mahkeme kararını emniyete gönderiyor.
İzmir’deki rezalet
Sonrasını Kılıçdaroğlu, başsavcının düzenlediği tutanaktan okudu.
Başsavcı evine gittiğinde telefonu çalıyor. Kendisine müsteşarı bağlıyorlar.
Müsteşar bey, soruşturmayı derhal durdurmasını, görevli cumhuriyet savcısının da değiştirilmesini istiyor.
İsteğinin yerine getirildiği haberini makamında bekleyeceğini söylüyor.
Başsavcı, hukuka aykırı bir şey yapılmadığını söylese de müsteşarın ısrarcı olduğunu belirterek tutanağa şunları yazıyor:
“Konuşmanın sonunda soruşturmayı durdurmamı, mahkeme kararlarını kolluktan geri istememi ve savcıyı değiştirmemi ısrarla tekrar istedi.
Ve cevap beklediğini belirterek telefonu kapattı..”
Türk yargısı çağdaş hukukun formuna girmek zorunda.
İzmir’deki rezaletin son perdesi “Müsteşarı yedirmeyiz” sloganı ile kapanmasın.
Aksi hâlde Başbakan nereye giderse gitsin aklı hep burada kalacaktır!