Başsavcı’nın istifası
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Başsavcı istifa etti. Düzenlediği basın toplantısında söylediği sözler yenilir yutulur gibi değildi:
“Şu anda karşınızda 25 yıllık yargı hizmetini tamamlayıp istifa etmiş bir Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olarak bulunmaktayım.
Oysa anayasanın belirttiği güçler ayrımı ilkelerine göre yargının yürütmeden etkilenmediği, her bakan değişikliğinde yargıç ve savcıların sevinenler-üzülenler diye ikiye ayrılmadığı, yargının, yürütmenin emrine girdiği izleniminin uyanmadığı bir sistemde görev yapmak isterdim.
Çeşitli yasalarla eli kolu bağlanan Cumhuriyet savcılarının yetkilerinin genişletilmesini ümit ederdim.
* * * *
Din ve devlet işlerinin nasıl bu derece karıştırıldığının, Cumhuriyetimizin nasıl olup da bu noktaya getirildiğinin düşünüldüğü bir ortamda görev yapmak isterdim.
* * * * *
Bir Cumhuriyet savcısı olarak anayasaya aykırı tasarruf ve söylemlerde bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında TBMM’yi göreve çağırmak isterdim.
Adalet Bakanı ve onun Müsteşarı’nın HSYK’dan çıkarılmasının gerekli olduğuna inanılmasını beklerdim.
Hükümete her gelişinde HSYK’nın yapısını değiştireceğini söyleyerek daha sonra mevcut sistemin işlerine geldiğini anlayıp vazgeçen, bağımsız ve güçlü bir yargı sisteminin bir gün kendi yakalarına da yapışacağından endişe eden hükümetlerin görev yapamayacağı bir ortam isterdim.
Kutlamak için kendisinden randevu istememize karşın bunu kabul etmeyen, kendi adliyesi ile küs olan bir Bakan’ın bundan dolayı huzursuz olmasını beklerdim.
Verdiğimiz kararlardan kuşku duyulmayarak adliye personelinin oradan oraya alınıp verilmediği bir dönemde çalışmak isterdim.
* * * * *
Şimdi, Ankara Adliyesi’nin 30 yıllık geleneklerine aykırı olarak gereksiz ve gerekçesiz bir kararla ve isteğim dışında Ankara dışına atandığım için istifa ediyorum.
Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerin Cumhuriyet başsavcılarının yerleri, ancak Yargıtay üyeliğine getirilerek değiştirilir.
Durum böyle iken geleneklerin benim yüzümden bozulmasının bundan sonra alışkanlık haline gelmemesi ve gelecekte Başsavcılara teminat getirilmesi için istifa ediyorum.
* * * * *
Bir siyasi görüşüm olabilir, olması da doğaldır. Her atamada olduğu gibi bir siyasi partinin iktidarında göreve getirilmiş de olabilirim. Ancak hangi olayda siyasi görüşümü yansıtmışım, hangi soruşturmanın şu veya bu şekilde sonuçlandırılması için bir savcı arkadaşıma emir ve talimat vermişim?
Bu soruların yanıtını bulamadığım için istifa ediyorum.
* * * * *
Yargı elbette tarafsızdır. Ancak Türk yargısı Atatürk ilke ve devrimlerinden yana taraftır ve taraf olmaya devam edecektir.
Çünkü bağımsızlığımızın, ülke bütünlüğünün, hukuk devletinin, demokrasi ve Cumhuriyet’in dayanağı ve kaynağı Atatürk ilke ve devrimleridir. Bu kaynağı kurutmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu sözleri adliye sarayımızın bahçesine yaptırdığımız Atatürk anıtının açılış töreninde söyledim. Bu olay dışında hiçbir biçimde taraflı davranmadığım halde Mersin’e niçin atandığımı anlamadığım için istifa ediyorum.
Yargı güvencesi ve yargıç teminatının sarsılabileceği düşüncemi Mersin’e taşımamak için istifa ediyorum.
Ankara Adliyesi başta olmak üzere tüm yargı mensuplarına sağlık ve güvence dilerim.”
* * * * *
Sevgili okuyucularım, yukarıdaki basın toplantısı metnini okudunuz. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı istifa etti, yukarıda özetlediğim metni kamuoyuna açıkladı.
Ancak sanmayın ki istifa eden Başsavcı, günümüzün Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’dır!
Bu basın toplantısı bundan yaklaşık 18 yıl önce, 19 Eylül 1996 günü yapıldı.
Görevinden bunları söyleyerek istifa eden ise Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nazmi Şarvan’dı.
Dönem Refahyol iktidarı dönemi… Erbakan Başbakan, Tansu Çiller onun yardımcısı, Şevket Kazan isimli Refah Partili şahıs ise Adalet Bakanı!
Şevket daldırmış elindeki kepçeyi yargının içine, karıştırdıkça karıştırıyor.
Bütün amacı adli ve idari yargıyı ele geçirmek. Kendilerinden yana olmayan tüm hakim ve savcılar sürgün ediliyor, yerlerine yandaşlar getiriliyor.
Açılan yargı sınavlarını ne hikmetse (!) hep dinciler kazanıyor ve günümüz yargısının temelleri o günlerde işte böyle atılmaya başlanıyordu.
* * * * *
Nazmi Şarvan’ın 18 yıl önce Anadolu Ajansı tarafından da servis edilen basın toplantısında söylediği sözlere ve istifa gerekçesine iyi bakınız…
Ve günümüzde olanlarla kıyaslayınız!
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Şarvan, Refahyol iktidarı tarafından verilen bir kararla Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanıyor.
Bu durum, eski deyişle tenzili rütbedir. Yani rütbenin indirilmesi, makamın küçültülmesidir.
Bunu kabullenmek zor iştir.
Yargı mensubu bu durumda -eğer çok zorunlu bazı koşullar yoksa- ya istifa eder, ya da emekliliğini doldurmuşsa emekli olur.
* * * * *
Bir de günümüzde olanlara bakalım. Bu iktidara birkaç hafta öncesine kadar hizmet veren çok sayıda hakim ve savcı görevden alındı, tenzili rütbe ile daha küçük ve işlevsiz görevlere atandı.
Çoğundaki gerekçe: İktidar yolsuzluklarının ve rüşvetin üzerine gitmek…
Ve bildiğim kadarıyla hemen hepsi bu durumu içine sindiriyor, yeni görevlerine tıpış tıpış gidiyor.
Sadece bir tek örnek vereyim… İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yani koskoca bir makam sahibi olan bir Başsavcı, yeni atandığı yer olan Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderildi ve gitmeyi içine sindirdi!
Oysa bu adliyenin binası yok, hakim ve savcısı yok, personeli, dosyası ve işlerliği yok!
Son atama furyasında böyle nice örnekler var.
(Bunları yazarken emeklilik haklarını henüz kazanmamış olan hakim ve savcıları kastetmiyorum, öylelerini eleştirmiyorum.)
* * * * *
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Nazmi Şarvan’ın 18 yıl önce istifa ederken söylediklerini yeniden okuyun, Türk yargısının o zaman da aynı sorunlarla boğuştuğunu, bugün olduğu gibi siyasetin esiri yapılmak istendiğini ve bu konularda bir arpa boyu bile yol almadığımızı göreceksiniz.
Başsavcı’nın o günkü tepki sözleri günümüzde çok daha fazlasıyla geçerlidir. Başsavcı Şarvan işin cılkının iyice çıktığı bu günleri sanki 1996 yılında görmüş:
“Her Bakan değiştiğinde hakim ve savcıların üzülenler-sevinenler diye ikiye ayrılmadığı… Hükümetten etkilenmeyen bir yargı… Din ve devlet işlerinin birbirine bu kadar karıştırılmadığı… Eli kolu bağlanan savcılar… Adalet Bakanı ile onun Müsteşarı’nın olmadığı bir HSYK… Yargı bağımsızlığından korkan siyasi iktidarlar…”
Bir arpa boyu bile yol almamışız, yargı esir alınmış.