Başbakan'dan alimlere övgüler
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
ABD Başkanı John Kennedy, Fransa'nın ihtilallerle sarsıldığı yılların sosyalist-liberallerinden Ledru Rollin'in bir sözünü çok beğenerek defaatle naklederdi.
Sokaklara dökülen haşin kalabalıklar 1848 ihtilalinde Paris'in altını üstüne getirmişti.
Kalabalıklara bakan Ledru Rollin şöyle diyordu:
"İşte benim halkım gidiyor. Onlara yol göstermem gerek. Ama önce nereye gittiklerini öğrenmeliyim."
Ya Başbakan Erdoğan'ın her defasında kin ve nefret aşılaması toplumu nereye doğru sürüklüyor?
Ruhunun karakteristiği halini alan kin ve nefret söylemiyle, toplumu ateşe sürüklediğini belki biliyor belki de bilmiyor.
Bu ülkede kitleler arasına kin ve nifak tohumları eken pek çok karanlık aktör, örgüt ve odak görüldü.
Korkunç olan şudur:
Bu defa toplumsal huzuru alenen dinamitleyen, kitleler arasına nifak sokan ve ülkeyi ateşe doğru sürükleyen ilk kez bir başbakandır.
Çok vahimdir ki toplum başbakan seviyesinde provoke edilmekte, başbakan seviyesinde hasım kamplara bölünmektedir.
21. asrın postmodern yamaçlarından bakalım endama...
Kendini demokrasi olarak takdim eden ülkelerde, kendi milletine, milletinin renklerine hakaret eden, söven, aşağılayan kaç başbakan bilirsiniz?
Sadece kendi gibi düşünmedikleri için insanlara ve sosyal gruplara fütursuzca "vatan haini" yaftasını yapıştıran kaç başbakan bilirsiniz?
Sadece kendi gibi düşünmedikleri için insanları ve sosyal grupları fişlettiren/takip ettiren/izlettiren kaç başbakan bilirsiniz?
Yolsuzluk ve hırsızlığı saklamak, rüşvetçileri korumak için ülkesini ve milletini hukuksuzluk, anarşi ve itibarsızlığın yakıcı kollarına bırakan kaç başbakan var?
Hiçbir ilmi ciddiyeti, kariyeri ve birikimi olmadığı halde, haddini aşarak İslam âlimlerine bu kadar galiz kelimelerle söven kaç başbakan hatırlıyorsunuz?
Başbakan'ın ağzından kin ve nefretle saçılan habaset ve hakaret dolu kelimelere bakar mısınız?
"Bu millet, içi boş, kalbi boş, zihni boş âlim müsveddelerini bünyenin virüsü reddettiği gibi reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkûm etmiştir."
Örgütten paralel devlete, virüsten Haşhaşi'ye, hainlikten ajanlığa haftalardır etmediği hakaret ve sövgü kalmadı.
Vallahi Müslüman'a bunca hakaret ve küfür darbe dönemlerinde ordudan, tek parti döneminde Kemalistlerden ve anarşi döneminde teröristlerden görülmemiştir.
Âlim bilinen zevatın "İçi boş mu dolu mu" olduğu bahsinde söz söyleyebilmek için, tahkir ettiğin kişinin içini görebilecek seviyeye kadar yükselmen gerekir.
"Kalbi boş" dediğin âlimlerin asude kalp ve gönüllerini görebilmen için önce kendi kalbini zapturapt altına alman gerekir.
Zira görmek, ancak görebilecek seviyeye kadar yükselmekle mümkündür.
Bakmaktan öte meziyet taşımayanların, görme iddiasında bulunması hazin bir histeridir.
İslam âlimlerine sövgü dolu hezeyanlar, bir lise öğrencisinin sosyoloji dersinde İbn Haldun'a küfretmesi kadar tuhaftır.
Büyük İskender'den Alp Arslan'a, Fatih Sultan Mehmet'ten Yavuz Selim'e kadar nice kudretli hükümdarlar ilmin izzeti ve ihtişamı karşısında boyun bükmüşlerdir.
Hepsi ilim adamları karşısında haddini bildi.
Bu âlimler kendileri gibi düşünmese de, hatta kendilerinden hoşlanmasa da...
Zira bu hakanlar kudretten başka erdem ve civanmertlik tacını da taşıyorlardı.
Shakspeare'i tenkit edebilmek için Tolstoy olacaksın.
Macbeth, Hamlet ve Othello'nun ıstıraplarına cevap verecek Konstantin Levin'lerin, Nehludov'ların ve İvan İlyiç'lerin olacak.
"Muhammed b. İdris şurada hata etti" diyorsan adın en azından Ebu Hanife veya Ahmet b. Hanbel olmalı.
Doktoralar kifayet etmez ilimlerinin yanında yaşayışlarıyla asırlara yön veren dimağları tartmaya.
İnziva, istiğna ve yaşayışlarıyla asra ve dünyaya meydan okuyan vicdanları muaheze edebilmek için, Zenbilli'nin sert ikazları karşısında yutkunan Yavuz, Diogenes'in kendisini reddi karşısında boyun büken Büyük İskender kadar haddini bilmek gerekli.
Ruhta asalet yoksa tac-u tahtın pırıltıları dahi çıplaklığı örtemez.
Örtemiyor da hiçbir zaman.