Erdoğan için hasar tespit raporu
Emre Uslu 01 Ocak 1970
Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu sonrasında Erdoğan’ın Gülen Cemaati ile giriştiği savaşta aldığı yaralar ve hasarlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Her ne kadar AKP medyası bu süreçte aldığı hasarları kapatmaya çalışıyorsa da bazı noktalarda o kadar büyük yaralar aldı ki, Erdoğan’ın bunu örtmesi imkânsız.
Bu süreçte Erdoğan üç önemli yara aldı.
1) “Dürüst Erdoğan imajı” yara aldı. Erdoğan’ın çevresi on yıldır çok hassas bir imaj çalışması yürüttü. Özellikle son iki yılda Erdoğan’ın sadece Türkiye’nin lideri değil tüm İslam âleminin lideri olduğu yönünde yoğun kampanyalar yürütüldü. Libya’da, Mısır’da, Lübnan’da geniş katılımlı mitingler bile yapıldı. Erdoğan sanki Türkiye’nin lideri değil bir Mısır siyasi figürü gibi Kahire’de, Libya’nın siyasi figürü gibi Trablus’ta, Lübnan’ın siyasi lideri gibi Beyrut’ta konuştu.
Erdoğan’ın dürüst, ilkeli, Müslüman, bir lider olduğu imajı başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasında yayıldı yaygınlaştırıldı. Bunun için devlet imkânları sonuna kadar kullanıldı.
Özellikle Türkiye’de Erdoğan’a destek veren kitlelerin çoğunluğu Erdoğan’ın asla rüşvet yemeyeceğini, yolsuzluk yapmayacağını, haksızlıklara karşı duracağını düşünüyordu. Son operasyonda ortaya çıkan kutu kutu dolarlar, Erdoğan’ın yolsuzluğu örtmek için gösterdiği aşırı çaba Erdoğan’ın son on yıldır inşa ettiği imaja ciddi hasar verdi. Artık Erdoğan’ın dürüst ve yolsuzluklara karşı mücadele eden bir lider olduğuna onun fanatikleri dışında kimse inanmıyor.
2) “Mazlum Erdoğan” algısı bitti. Erdoğan’ın başbakanlığa yürüyüşündeki en önemli sebeplerden biri onun geçmiş dönemde mağdur edilmesiydi. İktidarının ilk yıllarında da askerin baskısı nedeniyle Erdoğan’ın mağdur olduğu algısı toplum içinde iyice yaygınlaştı. Ancak 2010 referandumundan sonra Erdoğan’ın devlete hâkim olduğu algısı tüm taraflarca kabul edilmişti. Başta Erdoğan’ın çevresi “askerler bize topuk selamı veriyor” diye övünerek anlattılar bu hâkimiyet duygusunu.
Ancak Erdoğan 2010 yılından itibaren kendi otoriter anlayışını da yavaş yavaş topluma dayatmaya başlamıştı. Gerek kızlı-erkekli evler tartışmasında, gerek kürtaj ve alkolün yasaklanması tartışmalarında olsun, halk artık Erdoğan’ın otoriterleştiğini hissediyordu.
Son operasyondan sonra binlerce polisi görevden alması, onunla yetinmeyip Cemaat’e yakın olduğunu düşündüğü kim varsa hepsine birden saldırıp onları da görevden almaya başlaması toplum içindeki Erdoğan’ın otoriterleştiği hissi bir gerçeğe dönüşmeye başladı.
3) “Erdoğan ekonomik istikrarın güvencesi” algısı yıkıldı. Erdoğan
hükümetinin başarısının en önemli nedeni kuşkusuz ekonomik istikrardır. Ekonomik istikrarın en önemli dayanağı da Erdoğan’ın siyasi istikrarı koruyan lider olduğu algısıydı.
Son dönemde Erdoğan’ın işadamlarını tehdit eden tutumu, bankaları batırma girişimleri, medyayı kontrol etme girişimleri, dünya ile kavga eden lider olduğu algısı iyice yerleşti. Artık Erdoğan Türk ekonomi çevreleri için bir istikrar unsuru değil. Aksine istikrarsızlık unsuru.
Özellikle son kavga girişiminde Gülen Cemaati’ne yakın işadamlarını tehdit eder pozisyon alması, onun girişimiyle bir bankanın batırılmaya çalışıldığı algısı, büyük sermaye gruplarına açtığı sonsuz savaş Erdoğan’ı bir ekonomik risk faktörü kılıyor. Bu algı son dönemde iyice derinleşti.
Artık Erdoğanlı Türkiye’nin bir ekonomik istikrar adası değil, kara para aklanan bir kara para cenneti olduğu algısı vardı. Bu da son operasyonda çıkan belgelerle iyice yerleşti.
Erdoğan kendisine yönelik uluslararası bir operasyon olduğu imajını yaygınlaştırıp bir algı çalışması ile durumu kurtarmaya çalışıyor. Bu çaba ile sıradan halkı yanıltabilir. Ancak yatırımcıyı, entelektüel çevreleri, uluslararası gözlemcilere kandırması artık mümkün değil.
Erdoğan gerçek reformlar yapmadan yeni algı mühendislikleriyle bu gidişatı düzeltemez. Her geçen gün Erdoğan için daha kötü olacak.