Fethullah Gülen: Özgüvenli, kararlı ve konuşkan
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
Fethullah Gülen, genellikle internet üzerinden dolaşıma sokulan sohbet kayıtlarıyla 17 Aralık sürecine müdahale etti ve onun akışını değiştirmeyi bildi. Ne var ki 20 Aralık tarihli, “beddua” mı, lanetleşme anlamında “mübâhele” mi olduğu tartışılan sohbet kaydının doğurduğu tepkiler yüzünden sessizliği tercih etti.
Daha doğrusu öyle sanmıştık. Fakat Wall Street Journal’a verdiği mülakatla böyle olmadığını anladık. Dün de 16 yıl sonra ilk kez bir televizyon mülakatı teklifini kabul ederek BBC Türkçe servisine konuşmasıyla söylemek istediği çok şey olduğunu gördük.
Genç meslektaşımız Güney Yıldız sahiden iyi bir iş çıkararak birçok temel tartışma konusunda Gülen’in ne düşündüğünü öğrenmemizi sağlıyor, kendisine teşekkür etmek isterim. Ancak bu konulara geçmeden önce mülakatın tamamından hareketle Gülen’in duruşuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Gülen’in ruh hâli
Özgüvenli: İlkin, kendisine güvenen bir Fethullah Gülen ile karşı karşıyayız. “Dosdoğru bir yolda olduğumuzu söylediğimiz hâlde, adanmışların yolunda yürüdüğümüzü söylediğimiz hâlde tam öyle adanmışlara yakışır, yaraşır hareket etmediğimiz için Allah tokatlıyor olabilir bizi” diyerek küçük çaplı bir özeleştiri yapıyor ancak “Ama bu onların doğru yaptığı anlamına gelmez. Allah onlara da hesabını sorar bu yaptıklarının” diyerek yaşanan sorunların sorumlusu olarak hükümeti işaret ediyor.
Kararlı: Dolayısıyla olup bitenler konusunda pişman değil. Hatta onun “Belki onlar da bir gün nadim olup ağlayacaklar buna, pişmanlıklarını ifade edecekler. Pişman olanlar olacak, sözlerini tashih etmeye çalışacaklar...” sözleri kararlılığını gösteriyor.
Konuşkan: “Bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim” demesine rağmen barış, hatta ateşkes için çok da ümitli olduğu söylenemez. Nitekim “İcabında sükût dururuz” demesine rağmen 16 yıl sonra yeniden bir televizyon mülakatı verebiliyor.
Erdoğan’ın çevresi
Son günlerde Gülen hareketine bağlı isimler, yaşanan olumsuzluklardan büyük ölçüde Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresini, özellikle de danışmanlarını sorumlu tutuyorlar. Gülen de Erdoğan’ı kastederek “Bir mabeyni hümayun var herhâlde zannediyorum çevresinde. Mabeyn, padişahların etrafındaki insanlara deniyordu. Çevresinde zannediyorum meseleleri farklı intikal ettiriyorlar. Bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar sanıyorum arkadaşı” diyerek olaylara aynı şekilde baktığını gösteriyor. Tabii bu arada Erdoğan’dan “arkadaş” diye söz ettiğini de göz ardı etmemek lazım.
Yine Gülen cemaati mensupları son dönemde İran hakkında olumsuz görüşler dile getirip hükümeti, en azından bazı önemli isimlerini aşırı ölçüde İran yanlısı olmakla suçluyorlar. Gülen’in de Alevilik ve Kürt sorunları söz konusu olduğunda sözü olumsuz anlamda bir şekilde İran’a bağlaması bu nedenle şaşırtıcı değil.
Temel konular, temel ayrımlar
Gülen’in bazı temel konulardaki görüşlerine gelince:
- Seçimler: Söylediklerinden, Gülen’in önümüzdeki yerel seçimlerde herhangi bir partiyi işaret etmese de AKP adaylarına oy verilmemesini telkin edeceği sonucuna rahatlıkla varabiliriz.
- Yolsuzluk: Soruşturmaların cemaat ile ilişkilendirilmesini kabul etmiyor ama bunlara sonuna kadar sahip çıkıyor, çıkmaya devam edeceği de açık.
- Kürt sorunu: Öcalan ve PKK ile görüşülmesine karşı çıkmaması önemli, ancak Öcalan’dan “PKK’nın adadaki insanı” olarak söz etmesi, görüşmeler için devletin onurunun gözetilmesi şartını öne sürmesi ve dışarıdaki PKK yöneticileri hakkındaki kuşkuları da not edilmeli.
- Alevi sorunu: Alevilerin asimilasyonuna karşı çıkması önemli, fakat cami-cemevi projesine karşı çıkanları hemen “Ali’siz Alevilik” ile suçlamasının altı çizilmeli.
- “Paralel devlet” sorunu: Tabii ki bu iddiayı kabul etmiyor. Hükümetin görevden aldığı kişilerin bazılarının, başta MHP olmak üzere diğer siyasi hareketlerle ilişkili olduğunu söyleyerek cepheyi genişletmek istiyor. Yine operasyona uğrayanlar hakkında daha önce söylediği “binde birini bile tanımıyorum” sözünü söyleşide iki kez tekrarlıyor.
Bitirirken, BBC söyleşisinin, Gülen’in bu savaşa hazırlıklı olduğunu bir kez daha gösterdiğini söyleyebiliriz.