« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Ağu

2006

O LİDERDİ!

DR. FATİH KİRİŞÇİ 01 Ocak 1970

AZERBAYCAN'ın son yüz yıllık tarihine baktığımızda bu ülkenin kötü kaderini değiştirmek isteyen iki devlet adamı görürüz. Bunlardan birincisi asrın başında ilk bağımsız Türk Cumhuriyetini -Azerbaycan Türk Cum-huriyeti'ni- kuran ve ilk devlet başkanı olan Mehmet Emin Resulzade, diğeri ise Ebulfez Elçibey'dir.

Kurulan ilk cumhuriyet, ne yazık ki iki yıllık bir süreden sonra 1920 Nisan'ında Azerbaycan'ın Kızılordu birlikleri tarafından işgal edilmesiyle yıkıldı. Mehmet Emin Resulzade de Türkiye'ye geldi. Tarihin yeniden yazıldığı, Kafkaslar'da, Balkan Yarımadası ve Ortadoğu'da yeni bir bölüşümün yaşandığı, küçük küçük sun'i devletlerin kurulduğu, koca bir Türk Cumhuriyeti'nin Anadolu yarımadasına sıkıştırıldığı bir dönemde kaderin Türklere hiç de güler yüzle bakmadığı şüphesizdir. Uzun savaşlardan yorgun çıkan yeni Türkiye Cumhuriyeti bir taraftan kendi
coğrafyasında kaderini örerken, kardeşleri de Sovyetler Birliği'nin baskıcı ve sömürgeci siyaseti altında hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlardı, işte Sovyetlerin en baskıcı dönemlerinde 1938'de Nahçivan'ın Keleki köyünde dünyaya gelen Ebulfez Kadir Güloğlu Aliyev adındaki bu çocuk, 1946'da İran'dan kaçan Azerilerin kendi köylerine sığındıklarını, gerek kendilerinin, gerekse bütün dünyadaki Türklerin zor hayat şartları içinde yaşadığını ta çocukluğundan itibaren zihnine yerleştirmişti.

Elçibey, öğrencilik yıllarından itibaren Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda verilen mücadelenin içinde yer aldı. üniversite öğrenci ve öğretim görevlileri ile birlikte teşkilatlar oluşturdu. Siyasî faaliyetlerinden dolayı 1965 yılının Ocak ayında Devlet Güvenlik Komitesi tarafından tutuklandı. 1975-76 yıllarında yeniden mahkum oldu. Atatürk'e "Ben Atatürk'ün askeriyim" diyecek kadar inanmıştı. Bu yüzden Sovyetler'in bir gün yıkılacağını görüyor ve hep buna göre hazırlık yapıyordu. Nihayet tarih O'na bu fırsatı verdi. 1988'de "Açıklık" ve "Yeniden Yapılanma" politikalarının sonucu Önce 3 Baltık ülkesinde -Litvanya - Latviya - Estonya - bağımsızlık yanlısı halk cepheleri kurulmaya başlandı. Bunu fırsat bilen Elçibey ve arkadaşları da 16 Temmuz 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi'ni kurdular, ilk başkan halktan biri olan Nimet Penahlı İdi. Bu büyük işi onunla götüremeyeceğini anlayan Cephenin 16 kişilik yönetim kurulu Elçibey'i başkan seçti.

Elçibey'in 4 ana hedefi vardı:

1- Azerbaycan'ın tam bağımsızlığı,
2- Karabağ'ın kurtarılması,
3- İran'daki Azerilerle birleşme,
4- Türkiye'yle bir konfederasyon kurulması
ve buradan da Türk birliğine geçiş.

Fikirleri ve hedefleri emperyalistler için ürkütücüydü. Tarih kozasını örerken Berlin duvarı yıkılmış, iki Almanya birleşmişti. Güney ve Kuzey Azerbaycan neden birleşmesinde arada tel örgüler ve Aras nehri vardı. 89'un sonunda binlerce insan tel örgüleri parçaladı ve kendini Aras'ın soğuk sularına attı. Rusya'nın yanında İran da ürkütülmüştü. 8 Ekim 1991'de Azerbaycan bağımsızlığını ilan edince devlet başkanlığını kısa bir müddet Ayaz Muttalibov yürüttü. 7 Haziran 1992'de de Devlet Başkanlığına Elçibey seçildi. Seçilir seçilmez 1918 Azerbaycan Türk Cumhuriyeti'nin 3 renkli ve ay-yıldızlı bayrağını kabul edip, M. Emin Resulzade'nin "Bir kere yükselen bayrak bir daha yere inmez" sözünü kendine rehber tuttu.

Elçibey, Devlet Başkanlığına geldiğinde Rusya desteğindeki Ermenilerle savaş çok şiddetli bir şekilde sürüyordu ve devletin me ordusu ne hazinesi vardı. Yönünü döndüğü Türkiye de O'nu yalnız bırakmıştı. Rusya'nın, yeni imparatorluğunu sürdürebilmek için uydurduğu Bağımsız Devletler Topluluğu'na girmeyi, Azerbaycan'ın bağımsızlığını kaybetmesi olarak görmüş, yalnızlık ve tecrübesizlik yüzünden Yukarı Karabağ kaybedilmişti. Ermenistan, Rusya ile bir saldırmazlık ve koruma antlaşması imzalamıştı. Türkiye neden Azerbaycan'la böyle bir antlaşma imzalamasındı? Ne antlaşma imzalandı, ne de istediği ağır silahlar geldi.
Bunlara rağmen Türkiye'ye küsmedi. Karşılıklı olarak gümrük duvarlarını indirtti, vizeyi kaldırdı. Anayasa'ya Azerbaycan dilinin "Türkçe" olduğuna dair bir madde koydurttu, latin alfabesine geçme yolunda kararlar aldı. Türkiye ile olan bu sıcak temasları ve Baku-Ceyhan Petrol Boru Antlaşması'm tereddütsüz imzalaması, çok uluslu şirketleri de ayağa kaldırdı. Bu yetmezmiş gibi diğer Türk Cumhuriyetleriyle de ilişkilerini sıcak tutuyor, hatta Rusya Federasyonu'na bağlı Tataristan'ı tanıyordu. Düşman cephesi artmıştı. Başkanlıkta bir yılını doldurduğu sıralarda millî kahraman ödülü verdiği Suret Hüseyinov Gence'de ayaklanmış, Baku'ye doğru yürüyordu. Çevresinin bütün ısrarlarına rağmen Ermenilerle savaşırken bir iç savaşa razı olmadı ve 18 Haziran 1993'te Bakü'den ayrılıp doğduğu köye döndü, dört yıl sürgünden sonra 1997'de Baku'ye gelerek Azerbaycan Halk Cephesi Partisi Başkanlığı'na getirildi. 1998'deki şaibeli başkanlık seçimlerini protesto ederek katılmadı. Tıpkı M. Emin Resulzade gibi yönünü döndüğü Türkiye topraklarında vefat etti.

Cenazesini apar topar kaçırdılar, bizlerden kaçırdılar. Ona olan ilgi ve sevginin görülmemesi için kaçırdılar. Ama uğruna mücadeleyi bırakmadığı Azerbaycan evlatları O'nu Bakü'deki cenaze töreninde yalnız bırakmadı, hükümetin kendilerine yardım isteğini geri çevirerek, ellerinde tıpkı yükselen bir bayrak gibi yere indirmediler. Ne hikmetse devlet mezarlığına da defnetmediler. Defin günü bütün Baku'yu, ordu birlikleriyle kuşattılar. Cenazesinden de korkmuşlardı. "Keşke yapabilseydi" diye tarihi geri çevirmek mümkün değil ama, yılları bir adımda geçmek isteyen bu devlet ve fikir adamı, tarihin eline verdiği imkanları son zerresine kadar kullanmak istedi. Keşke yapabilseydi Türkiye'nin, Azerbaycan'ın, Kafkaslar'ın ve Türk Cumhuriyetleri'nin geleceği böyle olur muydu?

Keşke!!

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 160981

ulkucudunya@ulkucudunya.com