« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Şub

2014

Hukuk ne için lâzım?

Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970

Başbakan memleketi keyfince ne güzel yönetiyordu. Nerden çıktı bu hukuk? Havuz problemleri ile içinden çıkılmaz hale gelen ve Hükümet'in tam saha pres yaparak kilitlediği yolsuzluk soruşturmaları karşısında, Başbakan'ı savunanların bir türlü içinden çıkamadığı soru işte bu.
Kestirme çare ise hukuku yok saymak. Duruma "Türkiye'de her şey hukukun esareti altındadır" diye itiraz eden Yusuf Kaplan (Yeni Şafak, 26.1.14), sıkıntı içinde bulunanlara felsefî bir kapı aralamış oluyor. Yalnız küçük bir problem var: Medeniyet zaten her şeyin hukukun emrinde olmasını söylüyor. Bu emrini de "hukukun üstünlüğü" veya "hukukun egemenliği" (rule of law) prensibi ile evrensel hukuk kuralı olarak dayatıyor.
Toplumda bireylerin birbirleriyle veya kamu erki ile ilişkilerini düzenleyen, kişilerin temel haklarını ve güvencelerini garanti altına alan ve devlet gücü ile desteklenen bağlayıcı, genel, soyut ve sürekli kurallara hukuk adını veriyoruz. Özellikle devlet bu kuralların esareti altına girmeden bizler başımıza gelecek hiçbir şeyden emin olamayız. Başbakan elindeki yetkileri muhaliflerini yok etmek için sonuna kadar kullanırken hukuk dışında sığınabileceğimiz hiçbir merci yok. Yürütme yargıyı esaret altına aldığı için maalesef o da işlemiyor.
Dikkati yolsuzluklardan başka yere çekmek için "hukuk yerine siyaset konuşalım" itirazının, "Başbakan'ın keyfine ne karışıyorsunuz?" demek dışında bir anlamı yok. Aslında siyasete dair de kimsenin keyfine göre değişmeyen hukuk kuralları var. "Paralel devlet" hakkında sınırsız siyasî geyik yapma hakkınız var. Hukuk size, tıpkı Hayati Yazıcı'nın dediği gibi "kanıt nerede?" diye sorduğu zaman "susma hakkı"na sığınmak da bir çare.
Yolsuzluk batağına saplanmış bir hükümeti savunanlar, hukuk dışında çıkış ararken mecburen hukuku değersiz kılmaya çalışıyor, böylece hukuk sorunlarını tartışma ehliyetlerini kaybediyorlar. Ahmet Taşgetiren'in önceki gün köşesine aktardığı bana ait "tutarsızlığı", onun hukukuna saygıda kusur etmeden düzeltelim. Kişiselleştirmeden yapılan tartışmaların gündeme ışık tutması mümkün; ne de olsa diyalektik faydalı bir yöntem.
2009'da yazdığım yazı "yargıç güvencesi" (hakimlik teminatı) hakkında idi. Yargı bağımsızlığının, en önemli unsurlarından olan bu prensipten Taşgetiren'in haberinin olmadığı, yorumlarken "yargıç güvenliği" tabirini kullanmasından belli. Fırsat doğduğuna göre düzeltelim. 2009 yılında HSYK, yaz kararnamesi ile Ergenekon gibi kritik davaların savcı ve hakimlerinin görev yerlerini değiştirerek, bu davalara müdahale etmeye kalkıştı. Sadullah Ergin'in dirayetli tavrı ile bu müdahale engellendi. Sonra, bu tür müdahaleleri önlemek için 2010 Anayasa Referandumu'nda HSYK'nın yapısı değiştirildi. Hiç kimse, HSYK'yı kullanarak yargıyı etkileyemez hale geldi. Ta ki bugünün yolsuzluk soruşturmalarına kadar.
"Yargıç güvencesi", Anayasa'nın 139. maddesinde düzenlenen ve savcı ve hâkimler üzerinde tayin veya azil yoluyla baskı kurulmasını engelleyen bir prensip. Tanımı şöyle yapılıyor: "Hâkimlik teminatı, hâkimlerin bağımsızlığını tam olarak gerçekleştirebilmek için, hâkimlerin her türlü maddî ve manevî baskıdan uzak olarak, huzur ve sükun içinde görev yapabilmeleri için hâkimlerin kendilerine tanınan kişisel güvencelerdir." HSYK'nın varlık sebebi, otonom bir özlük işleri kurumu oluşturarak bu güvenceleri sağlamaktan ibaret. 2009'da askerî vesayet yanlısı HSYK üyeleri, Ergenekon davasını etkilemek için hâkimleri tayin ederek bu güvenceyi ihlal etmeye kalkmıştı; bugün ise aynı işi Hükümet, kendisini konu alan yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için yapıyor. Savcılar ve hakimlerin kişilik hakları Başbakan'ın ağzından kamuoyu önünde ihlal ediliyor. Hükümet, yürüyen soruşturmaları etkileyecek görev değişiklikleri için 2009'un temsilcileri ile ittifaka giriyor. 2009'dan bugüne değişen Hükümet'in kendisi; ben değilim. Bendeniz her iki durumda da aynı prensibi, yani yargı bağımsızlığının vazgeçilmez unsuru olan "yargıçlık güvencesi"ni savunuyorum.
Görüldüğü üzere hukuka saygım gereği kimseye karşı orantısız güç kullanmıyorum; sadece basit hukuk bilgilerini hatırlatıyorum.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 24706

ulkucudunya@ulkucudunya.com