Lütfen, Sayın Cumhurbaşkanı
Joost Lagendijk 01 Ocak 1970
Son haftalarda Türkiye, bir dizi son derece tartışmalı kararla karşı karşıya kaldı. Bunlar, Başbakan Erdoğan ve ekibinin iktidar partisinin üst düzey yetkililerinin ya da yakın çevresinin karıştığı yolsuzluk vakalarıyla ilgili daha fazla ifşaatı önlemek için ellerindeki tüm araçları kullanmaya kararlı olduğunu gösterdi.
Nitekim binlerce devlet memurunun görev yerlerini değiştirdiler, eleştirel gazeteciler ile medya organlarına gözdağı vermeye devam ettiler ve hükümetin yargıyı kontrol ya da bertaraf etmesine imkân veren yasaları alelacele çıkardılar. Tenkitçilerine göre, hükümet, yasa ile meşruiyet arasındaki bağı kopardı.
Bu yıkıcı kampanyanın en yeni iki örneği, Today’s Zaman gazetesinden Mahir Zeynalov’un sınır dışı edilmesi ile hükümetin internet üzerindeki kontrolünü sıkılaştıracak bir dizi önlemin yürürlüğe girmesi. Zeynalov’un hükümeti eleştiren tweet’lerinden ötürü sınır dışı edilmesi elbette her şeyden önce kendisi ve ailesi için bir trajedi. Ama aynı zamanda Türkiye’de oturan tüm yabancılar için net bir uyarı işareti: Biz –hükümet- söylediğini ya da yazdığını beğenmezsek, seni ülkeden atmaktan çekinmeyiz.
İnternet yasasının ise Türkiye’de yaşayan herkes için geniş çaplı sonuçları olacak. Hükümetin kontrol ettiği bir kurum olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), mahkemeden izin istemeden web sitelerini engelleyebilecek. Önlemler, internet sağlayıcılarını, kullanıcıların faaliyet kayıtlarını iki yıl tutmak, talep halinde bunları yetkililere teslim etmek ve bu durumdan söz konusu kullanıcıları haberdar etmemek zorunda bırakacak.
Yasayı içerideki ve dışarıdaki insan hakları örgütleri, uluslararası medya ve AB sert dille eleştirdi. Avrupa Komisyonu, Türkiye AB’ye aday ülke olduğundan, yeni düzenlemenin AB standartları uyarınca gözden geçirilip değiştirilmesi gerektiği uyarısını yaptı. Türkiye’nin uzun süredir üyesi olduğu Avrupa örgütleri de laflarını esirgemedi. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Türk yetkililere, ‘(kısıtlamaları) gözden geçirmeleri ve yasayı internette ifade özgürlüğünü daha da sınırlayacak şekilde değil de, geliştirecek şekilde değiştirmeleri’ çağrısı yaptı. Son dokundurma 2012 tarihli AİHM kararına atıf yapıyor, zira o karar eski internet yasasıyla Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü maddesinden kaynaklanan yükümlülüklerini zaten ihlal etmekte olduğunu belirtiyordu.
Dolayısıyla Türkiye’nin 10 yıllık ilerlemesinin heba edilmesi ve dünyadaki itibarının yerle yeksan olması noktasına yaklaştık. Bu geriye gidişin, ülkenin demokratik liyakatine kara leke sürmesi yetmezmiş gibi, ekonomik görünümü ve bölgedeki nüfuzu üzerinde de olumsuz etkileri olacak.
Bu karanlık manzara karşısında, giderek artan sayıda insan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mesela yeni internet yasasını veto etmek suretiyle müdahale etmesi çağrısı yapıyor. Katılıyorum. Faal bir sosyal medya kullanıcısı, bilgisayar ve enformasyon teknolojisiyle derinden ilgili olan Gül, internet özgürlüğünü sınırlayan böyle bir yasayla nasıl uyuşabilir? Gül, ironik biçimde, geçen hafta Ankara’da Apple CEO’su Tim Cook ile buluşup, Apple yönetimini Türkiye’de araştırma-geliştirmeye daha fazla yatırım yapma ve milyonlarca öğrencinin iPad edinmesini sağlayabilecek hükümet öncülüğündeki girişim için cazip bir teklif sunmaya iknaya çalıştı. Türkiye’nin tutturduğu internet kısıtlamaları yolunda devam etmesi halinde, bunların her ikisinin de gerçekleşmeyeceğini, eminim ki, Gül gayet iyi biliyordur.
Kanımca, Gül’e devreye girmesi çağrısı yapanların çoğu, kurucusu olduğu partinin çıkardığı hassas bir yasayı bloke etmenin onun açısından ne kadar zor olduğunun farkındadır. Kendisinin eski yoldaşı Erdoğan ile -en azından şu sıra- çatışmaktan çekinmesi için pek çok taktik, stratejik ve siyasi sebep bulunuyor. Ama kişisel ve siyasi itibar diye bir şey de var. Korkarım, Gül’ün zamanı tükendi. Bu kadar hayati bir kararı mesela marttaki yerel seçimler sonrasına ertelemek gibi bir seçenek artık yok. Avrupa değerleri ile standartlarına, dünyaya açık demokratik bir Türkiye’ye bağlılık konusunda kararlı adamın, kamuoyu önünde şüpheye yer bırakmaz biçimde hangi tarafta durduğunu göstermesinin vakti geldi.