AK Parti, yeni devletin resmî partisi mi oldu?
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Bir paralel lafıdır gidiyor. Başbakan ve danışmanlarına gözü kapalı destek vermeyen herkes, her şey, her dernek, her gazete, her parti, her camia paralel yapının bir uzantısı olarak yaftalanıyor.
En son CHP’yi de paralel yapının siyasi uzantısı olarak tescillediler. Olayın nasıl kaygı verici bir boyuta geldiğini sadece bu örnek bile anlatmaya yetiyor. Hükümete alternatif olsun diye var olan bir siyasi parti, hükümetin tetikçisi olan Sabah gazetesi tarafından paralel yapı olarak tanımlanıp, töhmet altına alınmaya çalışılıyor.
Tenakuza bakın ki; lisedeki inkılâp tarihi derslerinde, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası anlatılırken devlete karşı muhalefetin kümelendiği bir parti olması sebebiyle kapatıldığı belirtilir. Bugün de neredeyse aynı şeyleri yaşıyoruz. Devletin resmî partisi AK Parti, diğer partiler de Serbest Cumhuriyet ya da Terakkiperver Cumhuriyet fırkaları gibi karşı muhalefetin kümelendiği yerler olarak görülüyor. Bunlar için, devlet partisine karşı örgütlenmelerin odağı haline geldikleri düşüncesiyle ‘kapatılsalar hiç fena olmaz’ yaklaşımı sergileniyor.
Hükümet, ayyuka çıkan yolsuzluk ve rüşvet iddialarını örtbas etmek için herkese savaş açmış, dağılmış ve savrulmuş bir görüntü çiziyor. Bugüne kadar devlete karşı elde edilmiş bütün demokratik haklar bir bir geri alınıyor. En sıkı askerî dönemlerde bile görülmemiş şeyler yaşanıyor. İnternete, medyaya yasaklar getiriliyor. Televizyonlara, gazetelere, yazarlara bizzat Başbakan tarafından baskı uygulanıyor. Medya patronları sürekli olarak malî denetimlerle, ruhsat iptalleriyle korkutulup en küçük muhalefete bile müsaade edilmiyor.
Buna kim itiraz ediyorsa, ‘yandaş medyadan sesler korosu’ hemen devreye giriyor, aynı tornadan çıkmış bir tonda itiraz edeni paralel yapı olmakla suçluyorlar. Üstelik siyasî parti olmanız, gazeteci olmanız, medya sahibi olmanız, hukuk adamı olmanız, savcı ya da polis olmanız fark etmiyor. Eğer işlenmiş bir cinayeti ortaya çıkarmak istiyorsanız, yolsuzluk ve hırsızlığı aydınlatmak istiyorsanız, Başbakan ve danışmanlarından farklı bir şey düşünüyorsanız, siz paralelsiniz demektir.
Daha önce hükümetin millî iradeyi anlama sorunu vardı. Sandıktan çıkınca her şeyi yapabilme özgürlüğü olduğunu düşünüyordu. Her türlü hukuksuzluk suçlamasında sandığı göstermesi, ‘biz sandıktan çıktık’ demesi de bundan kaynaklanıyordu. Sandığa bir oy pusulası atınca beş yıl boyunca bütün iradenizi ona teslim etmişsiniz diye düşünülen sorunlu bir bakış açısıydı bu. Ancak bugün geldiğimiz nokta çok ama çok vahim bir durum arz ediyor.
Krallıkla ya da padişahlıkla yönetilen toplumlarda, kralın kendisine rakip olabilecek her şeyden rahatsızlık duyması normal karşılanabilir. En azından bu, açıklanabilir bir durumdur. Ancak demokrasilerde iktidara muhalefet eden her şeyi paralel yapı diye nitelemek neyin nesidir? Bir siyasî partinin ya da bir medya şirketinin paralel yapı olarak adlandırılması ne demek? Bir partinin hükümeti devirip iktidara gelmek istemesinden daha doğal ne olabilir? Bu amaçla, toplumun belirli kesimleriyle uzlaşması, onların taleplerini yerine getirmek için gayret göstermesi neden suçmuş gibi sunulur? Demokrasilerde gazetelerin, televizyonların iktidara muhalif olabilmesi kadar güzel bir şey mi vardır? Demokrasi, bir muhalefet rejimi değil midir?
Çağdaş ülkelerde devletin sahibi, anayasa ve yazılı kurallardır. AK Partili ya da herhangi bir başka partili yöneticiler ve yönetici çocukları hukukta yazmayan şeyleri yapıyorlarsa, devlete asıl paralel yapılar onlardır. Hukuk da bunun hesabını sorar. Siz yasalarda yazılmayan şeyleri yaparsanız, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, zorlama, tehdit etme gibi şeylerle anılırsanız sizin bütün rakipleriniz bunu kullanır, deşifre eder. Bundan daha doğal ne olabilir?
Siz milletin gözü önünde savcıların hukuksuzluğu takip edemediği, polisin suçlunun üzerine gidemediği, her kıpırdanışın cezalandırıldığı bir ortam oluşturursanız, asıl siyasî operasyonu kendi kendinize yapmış olursunuz.
Sorun, sizin demokrasiden ne anladığınızda düğümleniyor.