Özel Yetkili Mahkemeler
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Özel Yetkili Mahkemeler, Türkiye'de çok önemli görevler ifa etti. Askeri vesayetle, bu mahkemeler sayesinde mücadele edilebildi. Eğer uygulamada bazı hatalar yapılmışsa, bunu, mahkemenin özel yetkisine ya da "paralel bir yapının hâkim ve savcıları ele geçirdiği" iddiasına dayandırmak mümkün değil.
Söz konusu mahkemelerin usul hukukuyla ilgili bazı yetkileri mevcuttu. Bunlar, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve sonrasındaki maddesinde düzenlenmişti. Buna göre, *şüphelinin, kolluk tarafından hâkimin emriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurulması mecburiyeti vardı. *Sanık sayısının çok fazla olması durumunda, ilgileri bulunmuyorsa, sanıkların bir kısmının bazı oturumlara katılmaması ve yokluklarında yargılanmanın devam etmesi mümkündü. *Savunma için makul bir süre veriliyor, bu süre sanık hakkının sınırlanması anlamına gelirse uzatılıyordu. *Tahkir veya hakaret oluşturan söz ve davranışlara yayın yasağı uygulanabiliyordu. *Mahkeme başkanı, duruşmanın düzenini bozan sanığı ya da avukatını, duruşma salonundan çıkarabiliyordu.
Dolayısıyla, kararların adil olmadığı iddiasını, mahkemelerin özel yetkilerine dayandırmak, bana pek makul görünmüyor.
17 Aralık yolsuzluk operasyonuna kadar yargıda bir "paralel yapı"dan hiç söz edilmemişti. Daha ziyade "poliste Fethullahçı örgütlenme" iddiaları vardı. Aksine, HSYK seçiminde, listeyi tanzim eden kişinin Adalet Bakanlığı müsteşar yardımcısı olduğundan bahisle, hükümetin denetiminde bir yargının mevcudiyetinden bahsediliyordu. Kaldı ki, 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon'u yargılamaya 2008 yılında başladı. Yeni HSYK, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra kurulduğuna göre, hâkimlerin tümü eski HSYK tarafından atanmıştı. Bu durumda, paralel yapıdan nasıl söz edilebilir? Balyoz mahkemesi için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Balyoz Davası, 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2010 yılının Aralık ayında başladı. Bütün hâkimleri eski HSYK tarafından atanmıştı. İlk duruşmadan 2 gün önce, Başkan Zafer Başkurt değiştirildi. Zira uyuşturucu baronuyla ilgisi olduğu iddia edilmişti. HSYK Genel Kurulu'nca ve oybirliğiyle tedbiren görevden alındı Başkurt. Eski HSYK'dan yeni HSYK'ya seçilen Ali Suat Ertosun da bu karara katıldı. Ve daha sonra HSYK 2. Dairesi iddiaları ciddi bularak, Zafer Başkurt'u meslekten ihraç etti. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden gelen ve Başkurt'un yerine Başkan olan Ömer Diken, 6 yıl Yargıtay 1. Dairesi'nde görev yapmış, eski HSYK tarafından 13. Ağır Ceza'ya atanmıştı. Dolayısıyla burada da "paralel yapı" iddiası mesnetsiz kalıyor.
Sözde demokratikleşme paketi!
Yeni paketin "demokratikleşme" için olmadığı ortada. Zira neden birdenbire Özel Yetkili Mahkemeler'in kaldırılması gündeme geliyor? Hatta bununla da yetinilmiyor, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle kurulan Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri'ne de son veriliyor. Oysa bu düzenleme, 2012 yılının ortasında yapılmıştı. Ne değişti ki, hükümet birdenbire farklı bir tutum benimsiyor?
"Demokratikleşme paketi" diyorlar ama içinde, savcının soruşturma yapmasını kısıtlayan birçok madde var. İletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, teknik araçlarla izlenmesi, hak ve alacaklara el koyma gibi koruma tedbirlerinin uygulanması, Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesi kapsamına giren suçlar açısından yasaklanıyor. Bunun neresi demokratikleşme? Sadece yolsuzlukların takibi, rüşvet alışverişinin tespiti zorlaştırılıyor. Suç işlemek için örgüt kurduklarından şüphe edilenler daha rahat hareket edebilecek. 17 Aralık yolsuzluk operasyonu teknik takip sonucunda ortaya çıkabilmişti. Bu imkân kaldırılıyor. Ayrıca, teknik takip ve taşınmazlar üzerine tedbir konulması, tek hâkim yerine, Ağır Ceza Mahkemesi'nin oybirliğiyle alacağı karara bağlanıyor. Bunun yanı sıra taşınmazlara, hak ve alacaklara el konulması için, ilgisine göre BDDK, Sermaye Piyasası Kurulu, MASAK vs.den rapor temin etme mecburiyeti getiriliyor. Telefon dinlemeye ilişkin süre, 6 aydan 3 aya indiriliyor ve sadece örgüt faaliyeti çerçevesinde bu süre en fazla 3 ay uzatılabiliyor. Teknik araçlarla izleme tedbiri de 8 haftadan 4 haftaya düşürülüyor. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak, en fazla 4 hafta daha uzatılabilmesi öngörülüyor.
***
Yolsuzlukların soruşturulmasının önüne engeller koyan, örgütlü suçların takibini de bir hayli zorlaştıran bu paketin, parlamentodan geçse dahi, veto engelini ya da Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararını aşması kolay değil.
Sebep
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılıyor. Halbuki ihtisas mahkemeleri olarak bir buçuk sene önce kurulmuştu ve eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin, çok sayıda ülkede (Fransa, İngiltere, İspanya, İrlanda, Almanya vs) özellikle terör ve örgütlü suçlarla mücadele için, ihtisas mahkemelerinin bulunduğunu açıklamıştı. Acaba bu tasarrufla, son yolsuzluk operasyonlarını da ilgilendiren bazı mahkemelerin kaldırılması ve uyumlu hâkimlerin görev yapacağı yeni mahkemelerde müsait bir zemin yaratılması mı hedefleniyor?