Ne kadar güçlü olursanız olun, her istediğinizi istediğiniz gibi yapamazsınız...
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Bugün ülkeyi yönetenlerin en büyük yanılgısı, bana göre bu çağda her istediğini istediği gibi yapabi-leceğini düşünmesidir.
Evet, en büyük yanılgıları budur.
Bu temel yanılgı onlara çok büyük hatalar yaptırıyor.
Ancak onlar ellerinde tuttuklarını düşündükleri güç ile her şeyi kontrol edebileceklerini, herkesi sa-tın alabileceklerini, her türlü manipülasyonu yapabileceklerini, her türlü karartmayı uygulayabilecek-lerini düşünüyorlar.
Ama kesinlikle yanılıyorlar.
Güçlülük hissi insana aynı zamanda yanılmayacağı duygusunu da veriyor.
Daha doğrusu, “yanılsam da nasılsa sahip olduğum güç ile bunu telafi ederim” dedirtiyor, kendini kandırtıyor.
Güç insana elbette büyük imkanlar sunuyor.
Fakat her nimetin bir külfeti olduğu gibi, güçlülük duygusuyla hakkı, adaleti, ölçüyü göz ardı etme-ye başladığınızda başınıza büyük belalar da açabiliyor.
Bu tarz güçlülüğün en önemli altyapısı zenginlik.
Hem kendi paranız olur hem de kamu kaynaklarını dilediğiniz gibi kullanabilecek, dilediğinize iste-diğiniz gibi pay edecek mevkilerde bulunduğunuzda, işte insan için en büyük risk budur.
Çünkü parasızlık sorun olduğu gibi ihtiyaçtan fazlası da sorundur.
Türkçe’deki “Fazla mal göz çıkarmaz” tabiri doğru değildir. Çünkü hesaplar büyüdüğünde hiç bilme-diğiniz, hiç tanımadığınız başka güçler devreye girer ve kendinizi rahat uyku uyuyamayacak kadar gü-vensizlik içinde hissedebilirsiniz.
Asıl konumuza dönelim.
Zengin ve güçlü olabilirsiniz ama bu kudret ile istediğiniz her şeyi istediğiniz gibi yapacak güce hiçbir zaman sahip olamazsınız.
Çünkü dünyada artık ne tam bağımsızlık diye bir şey vardır ne de yaptığınız işi gizleyebileceğiniz, gözlerden ırak, kimselerin göremeyeceği, bilemeyeceği, ulaşamayacağı bir yer vardır.
Hiçbir şeyi gizleyemezsiniz.
Bilginin anlık denilecek derecede hızlı yayılması demek karşı bilginin, cevabın, yayının da hızlı ya-yılması demektir.
Tek taraflı manipülasyon artık imkansızdır.
Elbette herkesi ikna, herkesi memnun etmek mümkün değildir. Fakat yaptığınız işte herkes sizin ya-nınızda olmasa da, yaptığınız muhalifleriniz tarafından da makul, kabul edilebilir olmalıdır.
Bunun yolu uzlaşmadır, hoşgörüdür, birlikte yaşama kültürüne katkı sağlamaktır.
Uzlaşmanın mümkün olmadığı durumlarda bile uzlaşma arayışı, görüşleri, düşünceleri, farklılıkları birbirine yakınlaştırma çabalarıdır.
Tavizsiz olan yalnız kalır.
Bir de unutmadan, “Seni sigaya çeker, bir molla kasım gelir.”
Yani, yönetenlerin artık bir miktar tasavvuf bilmesi, biraz derviş ruhlu olması gerekiyor.
Sertlik, tavizsizlik, bencillik kavga çıkarır. Kavga çıkınca da Suriye gibi oluruz, Allah muhafaza!
İnternet yasası parti ve istihbarat devleti olduğumuza tek başına delildir...
Ülkeyi tam bir parti devleti, istihbarat devletine dönüştürüyorlar” eleştirilerine hep “abartılı” düşün-cesiyle baktım. Çünkü hedefinde Avrupa Birliği kriterleri olan, demokrasisini sürekli güçlendirme hedefinde olan bir Türkiye’de böylesi bir geriye dönüşün mümkün olamayacağını sanırdım.
Ama, fakat, lakin...
Olup bitenler...
Mevcut icraatlar...
Hukukun işlemez hale getirilmesi...
Hukukun hükümetin emrine alınmaya çalışılması...
Ülkeyi bir hukuk devletinden kanun devletine dönüştürme çabaları...
Meclis’te kan akıtarak, kafa göz yararak, burun kırarak kanun çıkarma ile sonuç alma gayretleri, doğru-sunu isterseniz gözümü korkutmaya başladı.
Haydi, bütün bunları bir kenara bırakalım ama şu ülkenin internet düzenleme kurulunun başına geti-rilen kişi ve ona verilen yetkilere bakıldığında bile tam bir istihbarat ve parti devleti haline geldiğine kanaat etmek için başka sebep aranmaz.
Telekom İletişim Başkanlığı’na MİT’ten gizli bir polisi getirmenin...
Bu da yetmezmiş gibi bu kişiyi bir hakimden daha yetkili ve dokunulmaz kılmak, tek başına vereceği her türlü karardan dolayı yargı yolunun kapatılması, interneti kullanan herkesi bir anda istihbarat dev-leti ile karşı karşıya getirmeye yeter de artar bile...
“Birinden duyduklarınızı” değil açıklamanız gerekenleri açıklayın!
Ülkeyi yönetenlerin kendi tezlerini güçlendirmek için kullandığı sözlerin sağlam, delilli, ispat edile-bilir olması beklenir.
Fakat ülkemizde pratik bu teoriye hiç uymuyor.
En yukarıdan en aşağıya...
Hepsinin ağzında...
Kurgulanan bir fotoğrafı halkın zihninde resmetmeye yönelik algı operasyonunun unsurları olarak kullandıkları...
Ondan bundan duyduklarını söyledikleri...
Dedikodu babında...
Delilsiz ispatsız sözler var.
İddia var ispat yok.
Koskoca bakan çıkıyor ve bir canlı yayında “Ben birinden duydum, böyle demişler” diyor. Allah’-tan korkun be... Birinden duyduğunuz bir şeyi canlı yayında açıklayarak ne yaptığınızı sanıyorsu-nuz?
Birinden duymuş...
Siz bunları boş verin de...
Gezi’deki “ihanet şebekesi”ni...
İmralı görüşmelerini sızdıranları...
Piyasadan yüklü miktar dolar çekenleri...
Savcıların kime çalıştığını...
Güneydoğu’da durdurulan TIR’larla neler taşındığını...
11 yılda neden yüzlerce defa imar yasasını değiştirdiğinizi açıklayın!
“Ben birinden duydum böyle demişler” sözü o kadar zayıf bir iddia ki, karşılığında sadece “Ben de birinden duydum böyle dememişler” demek yeter sanırım, değil mi Sayın Bakanımız!
Ekranlar Angry Bird’lerden geçilmiyordu, şimdi de Flappy Bird...
Angry Bird çılgınlığı bitmeden şimdi de Flappy Bird çıktı.
Flappy Bird öyle bir oyun ki, oynayanı adeta Tetris gibi bağımlı yapıyor.
Futbola hiç benzemiyor ama basitliğini anlatmak için futbol gibi basit bir oyun diyebiliriz.
Oyunun geliştiricileri önce oyunu Applestore‘a koydular ve müşterilerin onu ücretsiz indirmesine müsaade ettiler. Sonra birden oyunu Applestore’dan kaldırdılar ve birileri Flappy Bird kurulu iPho-ne’ları eBay üzerinde satmaya başladı. 650 dolardan başlayan satışlar kısa sürede 100 bin dolara ka-dar yükseldi.
Garip olan bu değil elbet. Garip olan, içinde Flappy Bird kurulu iPhone’ların bu fiyattan alıcı bulabil-mesi, ki bu da müthiş bir pazarlama-satış başarısıdır.
Bundan başka, paranın insana hangi aptalca işleri yaptırabileceğini göstermesi açısından bu haber bana çok ilginç geldi. Sizce?
Günün sözü:
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir. Varıp anın üstüne, AVM yapasım gelir!