Polis ifadesi ve MOBESE kamerası
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
"Gezi olaylarının başörtülü mağduru" diye kamuoyuna takdim edilen Zehra Develioğlu, polise verdiği ifadede şöyle diyordu:
"...Üzerinde mavi kot bulunan bayan şahıs yanıma gelip durdu, ani bir şekilde başörtümü tutarak yukarıya doğru kaldırdı, ben ne olduğunu anlamadan, yüksek sesle bağırdı: 'Tayyip'in o...sunu buldum beyler gelin...'
...Bebek arabası elimden kurtuldu, sırt üstü yere düştüm. Kalabalık benim etrafımı sardı, üzerime tükürmeye, tekmelemeye başladılar. Beni tekmelerken 'şerefsizin evlâdı, o... çocuğu, eşarplı kaltak, biz devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız' şeklinde yüksek sesle bağırıp, hakaret ettiler.
...28-30 yaşlarında, şişman yapılı, kıvırcık saçlı, beyaz tenli, etli geniş burunlu bir kişi, bebek arabasını tutarak sallıyordu. Arabanın içinde, kızım aşağı yukarı zıplıyordu.
...Kendimi korumak için yüzümü yere, sırtımı havaya bakacak şekilde yere kapaklandım. Etrafımdaki şahıslar gene bana tekme atmaya devam ediyordu. Ben kafamı dahi kaldıramadım. Birden, şahısların bana vurmaları kesildi. Tam bu esnada bir şahıs benim başıma doğru erkeklik organını sürtmeye başladı.
...Cinsel saldırıda bulunan, darp ve hakaret eden protestocu şahısların arkasından baktığımda, 2 şahsın ellerinde bira şişesi olduğunu ve bu bira şişesini karşılıklı tokuşturduktan sonra içtiklerini, kahkahalarla güldüklerini gördüm."
Ortaya çıkan video görüntülerinde, polisteki bu ifadeyi doğrulayan tek bir kareye dahi rastlanmadı. Bir insan bu kadar yalan söyleyebilir mi? Söylediyse hangi maksada hizmet ediyordu? Eğer gerçekten bunlar başına geldiyse, MOBESE kamera kayıtları nasıl oluyor da iddialara ilişkin en ufak bir görüntüyü yansıtmıyor? Acaba, bazı kareler medyayla paylaşılmadı mı?
Ben şöyle düşünüyorum: Eğer gerçekten Zehra Develioğlu'nun iddia ettiği şekilde olaylar cereyan etseydi, 7 ayda çoktan ortaya çıkardı. Erdoğan bunu, Gezi olaylarına karşı kullanırdı. Peki Develioğlu'nun saldırıya uğramadığını gösteren görüntüler niçin şimdi servis ediliyor? Bugüne kadar durum neden kamuoyundan gizlendi? Muhtemelen birileri hükümeti yaralamak için şimdi sızdırdı. Bunda oradan oraya sürülen polislerin rolü olabilir. Eğer gerçeği öğrenmemize katkı sağladıysa, görüntüyü sızdıranların ellerine sağlık.
Kim kimi aldattı?
Gezi olaylarını karalamak, dindarlar üzerinde olumsuz tepki yaratmak üzere, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii'ne ilişkin iddialar da ortaya atılmıştı. Mesela Tayyip Erdoğan, "Ayakkabılarıyla girdiler, camide içki içtiler, her türlü ahlak dışı şeyi yaptılar" diyordu.
Bekir Bozdağ, "Bezm-i Alem'e giren göstericiler, bira kutularını, sigara izmaritlerini yere attılar. Kızlı erkekle cami içinde öpüştüler" diye konuşuyordu.
Oysa cami imamı Fuat Yıldırım, içki içildiğini görmediğini söylemiş, "Polisin kovaladığı bir grup, camiye sığındı ve yaralılar tedavi edildi" ifadesini vermişti. Yıldırım, önce Başakşehir Kayabaşı Camii'nde, sonra da Beyoğlu Galata Arap Camii'nde görevlendirildi.
Sonuçta, yoğun çabalar sonucunda, bula bula camide bir bira kutusu bulundu. Bunun da sonradan oraya konulduğu ileri sürüldü. Belki de, polisten kaçan gençlerden birinin elinde bu kutu vardı. Fakat içki içildiğini ya da sarmaş dolaş sevişme sahnelerini gösteren hiçbir fotoğraf yayınlanmadı. Zaten, büyük bir arbededen çıkılmıştı. İnsanlar o panik içinde ancak korkularını yatıştırıp, yaralıları tedavi edebilirdi.
Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde işte böyle bir atmosfer yaşanıyordu. Belki, Bekir Bozdağ’ın elinde öpüşme sahneleri mevcuttur. Hakikatin anlaşılması adına bunları servis ederse, herkes memnun olur.
Sınır dışı
Türkiye'de gündem o kadar çabuk değişiyor ki, Zaman muhabiri Mahir Zeynalov'un attığı birkaç tweet yüzünden sınır dışı edilmesinin ayıbını yeteri kadar konuşamadık. İş bu noktada da kalmadı. Hükümet, gerçeği perdelemeye yeltendi. Zeynalov'un, attığı tweet sebebiyle değil, ikamet izni 31 Aralık 2013 tarihinde sona erdiği için Türkiye'den gönderildiğini ileri sürdü. Oysa İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ilk yazısında, Zeynalov'un devlet ve hükümet aleyhinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunduğu, bu kişinin vatandaşlık durumunun araştırılması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaması halinde sınır dışı edilmesi ya da ülkemize girişinin engellenmesi isteniyordu: "Anılan yabancının @MahirZeynalov isimli Twitter hesabından devlet aleyhine tweetler attığı" ifade edilerek, hakkında yurda giriş yasağı konulmasının uygun olacağı bildiriliyordu. Zaten bu yüzden bir Türk vatandaşıyla evli olması, ayrıca ondan küçük bir çocuğu bulunmasına rağmen, basın mensubu amaçlı ikamet tezkeresi uzatılmadı ve sınır dışı edildi.
Zamanında Amerikan vatandaşı olduğu gerekçesiyle TC vatandaşlığı düşürülen Merve Kavakçı'ya yapılan hatalı uygulamayı ağır bir dille eleştirmiştik. Maalesef yıllar sonra benzeri bir keyfi davranışla karşı karşıyayız.