Tekme, tokat, kan ve HSYK
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Avrupa Birliği ‘kabul edilemez’ buldu, hukukçular karşı çıktı “Yapmayın, rejim krizi olur.” dedi, Cumhurbaşkanı Gül “Anayasa’ya aykırı, göndermeyin, imzalamam.” diye itiraz etti. HSYK kendi içinde hareketlendi. Dairelerin üyeleri yer değiştirdi. Hükümetin taleplerine uygun yapıya büründü.
Temizlik harekâtına İstanbul’dan başladı. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna bulaşan ne kadar yargı mensubu varsa Çağlayan Adliyesi’nden uzaklaştırıldı. Dosya kurtarıldı. Tehlike bertaraf edildi. Hükümet gözü tutmadığı birçok savcıyı ‘tenzil-i rütbe’ yaparak sürdü. Ergenekon ve Balyoz savcılarını kastediyorum.
İstanbul’la sınırlı kalmadı, İzmir’e, Adana’ya kısaca AK Parti’nin başının ağrıdığı her yere uzandı sürgün. Kararlar kâğıt üzerinde Birinci Daire’den çıksa da, herkes biliyor ki ‘irade’ iki fezlekeli Bakan Bekir Bozdağ’ın. Gerekçesi, çok vahim savcıları arayarak davalara müdahale etmek. Diğer bakanların fezlekeleri gibi, Bozdağ hakkındaki iki fezlekenin de akıbeti meçhul.
Yüzlerce savcı, binlerce polisin yer değiştirmesiyle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun muhatapları biraz rahatladı. İlk operasyonda soluğu yurtdışında alan işadamları ve siyasetçi yakınları hafta içinde yeni savcılara ifade verdi. HSYK düzenlemesini askıya aldı. Yarısı Genel Kurul’dan geçmesine rağmen rafa kaldırdı.
Bunda AB ve Çankaya’nın rolü inkâr edilemez. Asıl sebep mevcut HSYK ile isteklerini gerçekleştirmiş olmasıydı. Yargıyı hallaç pamuğu gibi atacak gücü elinde bulundurmasıydı. Ancak Birinci Daire’deki hâkimiyetini Genel Kurul’a taşıyamadı. Birçok üye mazeret beyan ederek toplantıya katılmadı. Yeterli çoğunluk sağlanamadı. Hükümetin her talebine ‘evet’ diyen yargının ne bağımsızlığından söz edilebilir ne de tarafsızlığından. Ve ne de ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinden dem vurulabilir.
Yargının içinden yaşananlara itirazlar gelmesi normal. Çünkü bugüne kadar devam eden davaların hâkim ve savcılarına bu denli ağır müdahale olmadı. Askeri vesayetin gölgesindeki ara rejimler dahil. HSYK’nın yapısı doğrudan halkın oylarıyla oluştu. Muhalefet partilerinin ‘hayır’ propagandasına rağmen yüzde 58 ‘evet’ dedi. Hükümet anayasayla değişen HSYK’yı yasayla kendine bağlamaktan vazgeçmedi.
Raftan indirdi. Yarım kalan maddeleri aralıksız 20 saat çalışarak dün öğleye doğru Meclis’ten geçirdi. AK Parti böylesine inanç ve kararlılığı pek az sergiledi. 200’ün üzerinde milletvekili 20 saat boyunca Meclis’ten ayrılmadı. Genel Kurul çok sert tartışmalara sahne oldu. Muhalefet ‘hırsız, yolsuzluk, rüşvet, ayakkabı kutusu, yargıya darbe’ gibi kavramları sık kullandı.
Adalet Bakanı’nı ‘Hukuk katili’ diye niteleyen MHP’li Erkan Akçay, “İnsafsızsınız, vicdansızsınız ve suçlusunuz. 4 bakanın fezlekesi nerede? Emniyeti, yargıyı tarumar ettiniz.” dedi. CHP’li Ali Öz, kanunun tarihe ‘Bozdağ yasası’ olarak geçeceğini söyledi. MHP’li Faruk Bal’a 28 Şubat’ı hatırlattı: “Ben o zaman HSYK’nın genel sekreterliğini yapan personel genel müdürüydüm. Vallahi de bu kadar değildi 28 Şubat, billahi de bu kadar değildi.”
Kürsüdeki gerilim, milletvekillerine yansıdı. Tekme tokat, kavga. Kan aktı... İtişme sırasında bir CHP milletvekilinin burnu kırıldı. Yüzü kanlar içinde kaldı. Meclis’ten yansıyan kavga görüntüleri seçime doğru tehlikenin işareti.
AK Parti uyarılara, ikazlara kulaklarını kapattı. Ne AB, ne Cumhurbaşkanı Gül ne de toplumun büyük kesimi. HSYK’yı Adalet Bakanlığı’na bağlayan kanunu Meclis’ten geçirdi. Artık gözler Çankaya’da... Rahatsızlığını açıkça belli eden Cumhurbaşkanı Gül ne yapacak? İnternet yasasına, HSYK eklendi. Gül’ün sorumluluğu arttı. Bir yanda içinden çıktığı parti, diğer yanda anayasa, vicdan ve toplumun büyük çoğunluğu. Gül’ün en zor sınavlarından biri.
AK Parti’nin yargı düzenlemeleri HSYK ile sınırlı değil. Sırada yeni paketler var. Bu telaşın, bu panikatak halin sebebinin herkes farkında: 17 Aralık’tan kurtulmak. Bu uğurda mülkün temelini yıkmayı göze almış durumda. Çatırtılar onun sesi. Adaletten kaçılamaz, ama burada ama ötede, hesap mukadder. Ayrıca hiçbir strateji Kaderin hükmünü değiştiremez.