Yalanla iman bir arada olmaz!
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Böyle derdi rahmetli büyükannem.
En sevmediği şey yalandı. Hatta sonradan film repliklerinde geçen “Yılandan korkmazdı yalandan korktuğu kadar” sözünü bile duymuştum ondan.
“Yalanla iman bir arada olmaz” sözü meğer bir hadismiş.
Yalan söylemek o kadar kötü bir şey ki bazen işlenen çok büyük fiillerden daha fazla zararlı olabili-yor.
Ama bizim devlet adamları kendisine yöneltilen iddialardan sıyırmak için çok kolay hilafı hakikat beyanda bulunabiliyor.
-Devletin kasasından para çıkmıyorsa yapılan yolsuzluk sayılmazmış mesela.
-Sandıkta birinci parti çıkılırsa temizlermiş.
ABD Başkanı Clinton, Beyaz Saray stajyeri Monika Lewinsky ile yaşadığı skandal patladığında bu kadınla ilişkisini uzun süre inkar etti. Soruşturma süreci sonunda Clinton’ın ilişkisi ispatlandı ve ABD Başkanı suçlu bulundu.
Peki Clinton neyle suçlandı?
Halkına yalan söylemekle...
Clinton ki, ABD’nin son 50 yıldaki en başarılı başkanlarından biriydi. Uyguladığı ekonomi programı ülkeye belirli bir refah getirmiş, Ortadoğu barışına aracılık etmiş, Filistin devletine giden yolu açmış, hatta Balkanlar’daki Sırp baskısını kaldırmak için NATO operasyonuna başkanlık etmişti.
Lewinsky iddiası ortaya atıldığında hiç bunları bahane etmedi.
“Ben başarılı bir başkan olduğum için bana tuzak kuruldu” filan demedi.
Kaldı ki Lewinsky skandalının Clinton’a MOSSAD tarafından kurulan ciddi bir tuzak olduğuna dair çok sayıda delil de mevcutken!
Sadece inkâr etti, “böyle bir ilişkim yok” dedi, yalan söyledi.
Savcı raporunda Lewinsky ile başkan arasındaki ilişkiyi anlattı ve bu da basına sızdırıldı.
Öyle ki, Clinton rezil rüsva oldu.
Bu iddiayı soruşturan savcı Kenneth Starr‘dı. Starr, Lewinsky iddiasını ispat için Adalet Bakanı Ja-net Reno ile temasa geçti. Adalet Bakanı da FBI’ın savcıya yardımcı olmasını istedi. Adalet Bakanı so-ruşturmanın genişletilmesini onayladı.
Savcı Starr Beyaz Saray’dan Lewinsky’nin Oval Ofis’e giriş çıkışlarını gösteren kayıtları istetti.
Neyse... Sonunda Clinton televizyona çıktı ve Monica Lewinsky ile ilişkisinin olmadığını söylediğinde yalan söylediğini, halkı kandırdığını söyledi ve bundan dolayı özür diledi.
Bizde mi nasıl oluyor bu işler?
Hiç sormayın, suçüstü bile olsa yalana devam!
Gulül...
Madem yazıya hadis ile başladık, Kurani bir kavram ile devam edelim, Gulül:
Ayet şöyle: “Emanete hıyanet etmek, bir peygamberin yapacağı iş değildir. Her kim hıyanet edip ka-muya ait bir hasılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o vebalini aldığı şeyler, bo-yundan asılı olarak gelir...”
Gulül, hakkı olmayan bir şeyi almak, ona el uzatmak, ondan yararlanmak, kamu malından gizli bir şey aşırmak, emanete hıyanet etmek, ganimetten mal kaçırmak gibi manalara geliyor. Çoğunlukla da dev-let mallarında suistimali ifade eder.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin gulül hakkındaki açıklamaları 21 Şubat 2011 tarihlidir:
“Hakkın olmadığı halde sahiplendiğin, gasp ettiğin, gayrimeşruyu meşru göstererek değişik yollardan elde ettiğin her imkan gulüldür.”
Gulül Türkçe’de “Bal tutan parmağını yalar” sözüyle meşrulaştırılmaya çalışılsa da, Kur’an’ın açık emriyle haramdır!
İktidar gücünü kullanarak insanları işinden etmek insafsızlıktır...
İktidara gelen siyasi partinin bürokraside kadrolaşma hakkı diye bir hak yok. Fakat halkın seçtiği iktidarın kendisine uygun kişilerle çalışmak isteği anlayışla karşılanıyor. Bu da bütün hükümetlere bürokraside kadrolaşma imkanı veriyor.
Buna kimsenin bir şey dediği yok.
Kiminle isterseniz onunla çalışırsınız. Çünkü sonuçta başarılı olmak ya da olmamak çalıştığınız takımla da alakalı.
Yalnız...
İktidarın gücünü kullanarak özel teşebbüste çalışan insanları işinden etmeye çalışmaya hiç mi hiç hakkı yoktur.
Gücü kullanarak insanları işinden etmek dünyanın her yerinde iğrenç bir hareket olarak kabul edilir.
Böyle bir tavır hiçbir ahlaki öğretiyle, hiçbir ideolojik takıntıyla izah edilemez.
Gücü kullanarak insanları vicdanları ve cüzdanları arasında sıkıştırmak tam bir insafsızlıktır.
Gündemdeki kavramlar...
Masumiyet karinesi:
Bu ülkede hemen hemen herkes tarafından, hatta ülkeyi yönetenlerin bile hiç uymadığı hukuki bir kavram. “Kişi suçu ispatlanana kadar masumdur” anlamına gelir. Ama hiç kimse, hatta başbakanların bile bu ilkeye hiç uymadıkları görülür. Ama herkes kendisi için bir suç iddiası ortaya atıldığında bu hukuki ilkeye sarılır ama başkaları için bu ilkeye hiç uyulmaz.
Müteahhit lobisi:
Gazeteci-yazar Cüneyt Özdemir tarafından ortaya atılan ve hükümetin bazı bakanları hakkındaki yolsuzluk fezlekelerindeki ses kayıtlarından yola çıkılarak üretilmiş bir terim. Hükümetten ihale alan ve bu ihaleler karşılığında oluşturulan havuza milyonlarca dolar vererek Sabah ve atv’nin satın alınması için müteahhitlerin oluşturduğu güç birliği. Bu lobi havuza yapacağı ödemeler için de yine ka-mu bankalarını kullanır.
Manşet kardeşliği:
“Yüzük kardeşliği” teriminin hükümet medyasına uyarlanmış hali. Hükümet tarafından kontrol edi-len medya organlarından gazetelerin güç birliği yaparak aynı gün için aynı konuyu ve başlığı manşe-te taşıyarak yayın yapması işi. Örnek: Dünkü Sabah ve Star Gazetesi’nin manşetleri: Sabah’ın man-şeti: Sanki ihtilale gidiyorlardı...
Star’ın manşeti: MİT baskını ihtilal provası gibiydi...
Gündeme dair büyük sözler...
-Pisliğin üzerinde oturabilirsiniz ama kokuyu önleyemezsiniz...
-Evi yakabilirsiniz ama dumanı engelleyemezsiniz...
-Yalandan kim ölmüş!
-Yalanlar üçe ayrılır: Yalanlar, kuyruklu yalanlar, istatistikler. (Seçim anketleri.)
-Abartılı bir yalan sürekli tekrarlanırsa gerçeklerden daha etkili olur.
Günün sözü: Askeri okullara dindar insanları almıyorlar diye yıllarca ağlayanlar, şimdi paralel devlet orduya sızmak istiyor diyorlar. Hadi gülelim. (Tayfun Talipoğlu)