« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Şub

2014

İktidar zehirlenmesi ve basın

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

"Alo Fatih" uygulaması, sadece bu döneme mahsus ya da Habertürk gazetesiyle sınırlı değil. İktidarlar güçlendikçe, medyaya müdahaleleri artıyor. Meselâ Özal, basınla ilişkilerinde sütten çıkma ak kaşık değildi. Boşuna, yakınında tuttuğu ve her icraatını onaylayan gazetecilere "yağdanlık" ismi takılmamıştı. Asil Nadir'in Özal'ın teşvikiyle Günaydın'ı aldığını biliyoruz.

Mesut Yılmaz da, Türkbank ihalesi karşılığında, Korkmaz Yiğit'i birçok gazeteyi almaya teşvik etti. (Kanal 6, Yeni Yüzyıl ve Milliyet.) Emniyetten gelen uyarıları görmezden geldi; Yiğit'in önünü açtı. İşadamı Kamuran Çörtük aracılığıyla da ihalede hangi rakama kadar çıkılabileceğinin bilgisini ona ulaştırdı: "Ahmet Nazif Zorlu 505 milyon dolar veriyor, 510 milyon dolara Türkbank'ı alabilir" dedi. O dönemde de birçok dinleme kaseti ortaya çıkmıştı. CHP Milletvekili Fikri Sağlar, Çakıcı ile Korkmaz Yiğit'in arasındaki ilişkiyi gösteren bandı, Ekim 1998'de bir basın toplantısıyla açıkladı. İhale feshedildi; Emniyet'in ihale yapılmadan bir gün önce bu ilişki konusunda Mesut Yılmaz'ı uyardığı anlaşıldı. Sonuçta Yılmaz, Yüce Divan'da yargılandı.

Günümüzde, medyaya müdahalenin "atanan hükümet komiserleri" vasıtasıyla yürütüldüğüne şahit oluyoruz. "Alo Fatih" bunlardan biri. "Yeni misyonun hayırlı olsun" diye kendisini tebrik eden Hüseyin Çelik'e şöyle diyor: "Bana önden telefon edin. Sabah'tan daha rahat edin. Daha başka demek istemiyorum abi anlatabildim mi?" Hüseyin Çelik, "Nasıl" diye muhatabını anlamaya çalışıyor. Fatih Saraç şöyle devam ediyor: "Bana önden önden ne arzu ederseniz telefon açın. Sabah'a açma rahatlığından daha rahat açın... O tür bir misyonum var. Büyüğüm de biliyor."

Bu tip konuşmalar, müdahalenin ne ölçülere geldiğini gösteriyor. Zira sansür, zoraki uygulanmıyor; bir hizmet gibi "Büyüğümüze" sunuluyor: "Önden önden beni uyar, ben Sabah'tan daha iyi hizmet veririm" havasında yürüyor işler.

Müdahalenin bu raddeye vardığını doğrusu sezememiştim. İktidar güçlendikçe, işbaşında kaldığı süre uzadıkça, demek yozlaşma da artıyormuş.

İtiraf

Yalçın Akdoğan ile Fatih Saraç'ın arasında geçen konuşma...

Akdoğan, adeta bir itirafta bulunuyor: "Biz Meclis TV'yi kapattırıyoruz kimse görmesin diye, siz canlı olarak Meclis'i veriyorsunuz."

Saraç açıklamaya çalışıyor: "İçişleri Bakanı'nın konuşmasını verelim dedik, arkadan devam ettiler ya."

Akdoğan: Ne şuursuz adamlar bunlar.

Saraç: Çok alçak herifler bunlar.

Herhalde yayını yapan gazetecileri kastediyorlar.

Meclis TV, halkın haber almasını sağlıyordu. AK Parti, saat 19'dan sonraki müzakerelerin ekrana yansımasını ve grup toplantılarının da Meclis TV tarafından verilmesini kaldırdı. Akdoğan, "Kimse görmesin diye" Meclis TV'yi kapattıklarını itiraf ediyor. Üstelik özel televizyonların da işine müdahale ediliyor. Özel kanallar, Başbakan'ın konuşmalarını uzun uzun verecek ama muhalefet liderlerini yayınlamaya cüret ederse fırçayı yiyecek!

Örgüt bulunamadı

Gezi olayları, hükümetin gözünde ilk darbe teşebbüsüydü. Olaylar yurt çapında yayıldı ve bir süre kontrol edilemedi. Sonunda, yüzlerce kişiye suç isnat edildi, davalar açıldı. Ama iddia edildiği gibi örgüt mahsulü organize bir hareket tespit edilemedi. Meselâ, içinde Bezm-i Alem Valide Sultan Camii'ne girenlerin de yer aldığı 225 şüphelinin "kamu malına zarar verdiği; polise hakaret ettiği; Toplantı Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nu çiğnediği" ileri sürüldü ama iddianamede ne Faiz Lobisi'nden ne de Zello örgütünden bahis vardı. Gezi olaylarıyla ilgili 40 kadar iddianame çıktı. 308 kişi hakkında dava açıldı lâkin örgüt izine rastlanmadı.

En son gelişme: Aralarında Taksim Dayanışma üyelerinin de bulunduğu 26 şüpheli hakkındaki iddianame, İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nce reddedilerek savcılığa iade edildi. Mahkeme, iade gerekçesinde "Şüphelilerin hangi kanundaki, hangi suçları işlemek için örgüt kurdukları veya yönettikleri anlaşılamadığından, iddianamede bu hususların açıklanması gerekir" dedi.

O günkü gazeteleri bir karıştırın... Arka planda Zello örgütünden Otpor'a, Faiz Lobisi'ne kadar, MOSSAD ya da CİA bağlantılı, müthiş bir komplo teorisi paketiyle karşılaşıyorsunuz. Ama iş mahkemeye düşünce, örgüt filan teşhis edilemiyor. Ya hâkimler de Zello örgütü mensubu veya Otpor tarafından finanse ediliyorlar ya da gençlerin amacı, örgüt kurup hükümeti devirmek değil protestolarını haykırmak, öfkelerini seslendirmekti.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 7937

ulkucudunya@ulkucudunya.com