Şimdilik koro halinde vurmaya devam ediyorsunuz
Abdullah Aymaz 01 Ocak 1970
Yüksek İslam Enstitüsü’nde öğrenciyiz.
Yanımıza Türk kolejinden Hakkı Beceren isimli bir öğrenci gelip gidiyor. Yakınımızda da fotoğrafçı bir hanımefendi var. Dindar ve bir gruba mensup… Necip Fazıl’ın konferanslarında falan görüyoruz. Onun için saygımız var… Hakkı okulu bitirince diploma için fotoğraf çektirmesi gerektiğinden dolayı ona gönderdik. Fakat o, Hakkı’yı bizden koparıp kendi grubuna dahil etmek için aleyhimizde konuşup; “Onlar namazlarını cemaatle kılmaz, câmilere gitmezler…” gibi sözler etmiş. Gelip bunları bize söyledi, tabii çok üzüldük. “Fotoğrafları almaya gidince, yine böyle şeyler söylerse ne diyeyim?” dedi… “Bir daha böyle şeyler söylerse, ‘Mâşaallah hanımefendi, demek ki siz beş vakit namazınızı camilerde kılıyor ve kimler cemaate katılıyor, kimler katılmıyor, herkesi tek tek biliyorsunuz!..’ dersiniz.” dedim…
1972’de olmuş bu meseleyi niye anlatıyorum? Çünkü bugünlerde benzer bir hücumla karşılaşınca bunları hatırladım. Bir TV kanalında, Risale-i Nur okuyan gruplardan bir genç bize saldırıyor ve diyor ki: “Bunlar, asla Risalelerden Lâhikalar’ı okumazlar. Zaten okusalar doğruyu bulacak, hatalarından dolayı Risale’nin tokadını yemeyeceklerdi.” diyor. Bu mesnetsiz sözler, beni kırk sene öncesine götürdü… Benzer ithamlar devam ediyor… İçimden “Mübarek dedim, sen teker teker herkesin ne okuyup ne okumadığının çetelesini mi tutuyorsun? Okumadıklarını nereden biliyorsun? Sadece o Lâhikalar ve Hizmet Rehberi üzerine yazılanlara bir baksan ne kadar yanlış düşündüğünü hemen anlarsın? Sadece “Hizmet Rehberi Üzerine” kitabının benim görebildiğim on üçüncü baskısı yapılmış. Bunların her birinin binlerce baskısı bir anda yapılıyor…
Müslüman’da hüsnüzan esastır. Tahmini bilgilerle, kulak dolmaları ile aleyhte konuşulmaz. Hem lâhika okumuyor olsak bile bunun için hiç kimse suçlanamaz, üstelik TV kanallarında suçlayıcı ifadelerle gıybete hatta iftiraya başvurulmaz. Eğer, çok Risale okuyorsanız, o zaman İhlas Risalelerini, Uhuvvet bahislerini ve Lâhikalar’daki hizmet düsturlarını çok iyi biliyor olmanız gerekir; şu herkesin birer tekme vurduğu bir dönemde nasıl çıkıp onlarla, aşkla şevkle tekme atmaya çalışıyorsunuz? Bu mesele ile ilgili Üstad Hazretleri’nden sizin yaptığınız davranışa benzer bir delil getirebilir misiniz? Üstad’ın Allah’a sığındığı, şeytandan kaçar gibi kaçtığı bir siyaset için böyle saldırıları nasıl yapabiliyorsunuz? Zaten birileri kendilerince bu hizmeti bitirmeyi kafalarına koymuşlar. Sizler, Risale-i Nur gibi bir hizmet-i imaniye ve Kur’aniye meşguliyetini bırakıp o siyasilerle beraber niye kardeşlerinizin üzerine geliyorsunuz? Nur kardeşi saymasanız bile Müslüman kardeşiniziz. Yoksa bizi Müslüman saymıyor musunuz? Hiç mi bizlerde iyi vasıf bulamıyorsunuz? Üstad Hazretleri, Uhuvvet Risalesi’nde, bir gemide dokuz câni bir tane masum sıfat bile olsa o gemi hiçbir adalet kanunu ile batırılamaz diyor. Bunu da biliyorsunuz.
Şimdilik koro halinde vurmaya devam ediyorlar. Bunları çok gördük. Bir zamanlar istihbarattaki arkadaşlarından aldığı bilgilere ve yapılacak tuzaklara dayanarak Doğu Perinçek, parmaklarını sallayarak, “Göreceksiniz pek yakında Hocanız hapislere girecek, orada çürüyecek!..” diye bağırıyordu. Ama Allah âdildir: “Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar, yahut öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfâl Sûresi, 8/30)
Allah, tuzak kuranların tuzaklarını, onların başlarına geçirir, ayaklarına dolar. İman ve Kur’an hizmetkârlarını da korur; Kur’an’ı koruyacağına söz verdiğinden, O’nun hizmetinde olanları da korur…