'TIR kumpası ve 'istihbarat devleti'ne doğru!
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
Türkiye 17 Aralık sonrası farklı bir kulvara girdi.
Hükümet yolsuzluk operasyonlarını, darbe girişimi olarak lanse edip ardı ardına tartışmalı yasaları Meclis'ten geçirmeye başladı.
İnternet ve HSYK yasasından sonra şimdi de apar topar MİT yasası geldi.
Yasa teklifi yarın jet hızıyla ilgili komisyonda görüşülmeye başlanacak. Önümüzdeki hafta da yasalaşması bekleniyor.
Türkiye'yi bir istihbarat devletine çevirecek yasa teklifinin detaylarına geçmeden başka bir boyuta dikkat çekmekte fayda var.
Daha önce defalarca yazdım.
Şeffaflaşma, AB standartları, yasama yürütme ve yargı erklerinin uluslararası standartlara göre düzenlenmesi, özgürlüklerin, basın özgürlüğünün güvence altına alınması Türkiye'nin kronik sorunlarını çözmenin tek yolu.
Şu anda yaşadığımız derin krizin de, Kürt sorununun da çözümü buradan geçiyor.
Fakat gelin görün ki bir geriye dönüş var ve her olay otoriterleşmeye payanda yapılıyor. Ülkenin rotası sapıyor.
Uludere'de derin şüphe
PKK, 2012'yi zafer yılı ilan etmiş ve bölgeyi topyekûn koparmayı hedeflemişti.
Adeta kamikaze dalışı gibi yüzlerce örgüt mensubunun katıldığı saldırılar gerçekleştiriliyordu.
Buna karşın TSK 2012'de ilk kez PKK'yla gerçek anlamda savaştı.
Örgüt kırsal kadrosunun önemli bölümünü, cephaneliklerini, sığınaklarını ve bölgede oluşturduğu baskı ortamını kaybetti.
Komutanlar halkın arasında dolaşıp halkla kucaklaşırken PKK nefes alamaz hale geldi. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, adeta bölgede yatıp kalkıyor. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak 2012 yılının 168 gününü bölgede geçirdi.
Teknoloji, operasyonel yenilikler ve emniyetin istihbarat desteğiyle PKK nefes alamaz hale gelmişti.
Ta ki Uludere olayına kadar...
34 masum insanın F-16'larla bombalanarak hayatını kaybettiği olayla TSK kilitlendi. Operasyon yapamaz hale geldi. Müthiş bir moral çöküntüsünün yanında, ağır eleştirilerle karşı karşıya kalan Genelkurmay durdu.
Bugün gerek ortaya çıkan belgeler, gerek askeri savcılığın dosyası gösteriyor ki "Bahoz Erdal kalabalık bir grupla sınırı geçiyor" istihbaratını TSK'ya MİT vermiş ve Uludere bombardımanının zeminini hazırlamış.
MİT'in bombardıman öncesindeki haftalarda gönderdiği istihbarat raporlarındaki sistematiğe baktığınızda şüphelenmemek elde değil.
Uludere bu açıdan sonuç verdi. 2012 konsepti bitirildi.
TIR'ları kim ihbar etti?
'Kumpas iddialarını' düşündüren diğer olay ise TIR'larda yaşandı.
Müsteşar Hakan Fidan, MİT'i yasal/yasal olmayan her türlü operasyonu yapabilen, mahkeme kararsız bütün kişisel verilere ulaşabilen ve mahkeme kararsız her türlü dinleme ve izlemeyi yapabilen bir kurum haline getirmek istiyordu.
Bu çerçevede MİT'i dokunulmaz kılan yeni bir MİT Kanunu hazırlandı.
Ancak Taraf Gazetesi "Muhaberat Devleti" manşetiyle çıkıp tüm detayları verince, içeride ve dışarıda büyük tepki oluştu.
Hükümet frene bastı.
İçi roket başlıklarıyla dolu bir TIR'ın ihbarla yakalatılması, ardından yine içinde silah olduğu iddia edilen bir TIR'ın ihbar sonucu savcılıkça durdurulması olayını yaşadık.
Uludere olayında olduğu gibi belli haber kaynaklarından jandarmaya büyük bir silah ve patlayıcı sevkiyatı olacağı bilgisi ulaştırıldı.
Jandarma bu bilginin peşine düştü.
Hareket noktasının Ankara olacağı bilgisi sızmıştı ancak Ankara'da böyle bir yakalama yapılamadı.
Adana sınırında aniden ortaya çıkan ve adeta davul zurnayla ilerleyen TIR'lar durduruldu. Fakat sıra dışı şeyler yaşandı.
TIR'ların arkasındaki eskort aracın şoförü aracını doğrudan jandarmanın üzerine sürerek uzaklaşmaya çalıştı.
Jandarma erleri silahlarını doğrultarak aracın kaçmasına izin vermedi.
Sinirler gerilirken, araçtan inen kişi doğrudan silahına davrandı. Orada film koptu. Araçtakiler gözaltına alındı ve arbede yaşandı.
Eskort aracında bulunanlar bu sırada MİT personeli olduklarını söylemediler.
Devlet kurumları zaman zaman silah, patlayıcı hatta yakalanan uyuşturucular gibi tehlikeli sevkiyatlar yapabiliyor.
Ama bunların da bir prosedürü var.
Sevkiyatın yapılacağı güzergahtaki bütün valilere ve başsavcılara durum bildiriliyor. Devletin yasa ve teamülleri böyle.
Ancak bu olaylarda teamüllere, kurallara uyulmadığı için kriz çıktı. MİT bölge başkanının müdahalesiyle araçlar yoluna devam etti. Jandarma yaptığından o kadar emin ki uzaktan çektiği görüntüleri dahil her şeyi tutanakla İçişleri'ne iletti.
Fakat o görüntüler oradan MİT'e oradan da kesilmiş şekilde Akit ve Sabah'a servis edildi.
TIR konusunda büyük bir mağduriyet algısı oturttuktan ve medya bombardımanı yaptıktan sonra da MİT anında buzdolabında tuttuğu yeni MİT Yasa Tasarısı'nı masaya getirdi.
Emniyet İstihbarat son iki yıldır adım adım bitirilmişti. TSK da hareket edemez hale getirildi.
Yeni MİT Yasası'nın çıkmasıyla artık Türkiye'de tek güç kalıyor: Muhaberat Teşkilatı...
17 Aralık ruhu
Gelelim yasanın içeriğine.
Teklif, internet, HSYK ve 5. Yargı Paketi'nde olduğu gibi adrese teslim bir yasa.
Ucu açık ve çok geniş yetkiler tanıyor. Mesela "Dış güvenlik, terör ve milli güvenlikle ilgili Bakanlar Kurulu'nun verdiği her türlü görevi yerine getirir" deniyor.
MİT'e yurtdışı operasyon yetkisi de geliyor. Bunlarda bir mahsur yok. Güçlü bir istihbarat örgütünün olması kimseyi rahatsız etmemeli.
Fakat yasada temel bir sorun var. İstenen yetki ve imkanların tamamı içeriye yönelik. En temel çelişki de bu.
Yasa teklifine göre MİT aklınıza gelebilecek her yerden ve kişiden bilgi-belge isteyebilecek. Onların arşivlerine ulaşabilecek. Talep edilen kurum da bu talebe hayır diyemeyecek.
Bu teklif MİT'in sınırsız yetkiyle donatılması demek.
Özellikle yurtdışında büyümeyi hedefleyen bir istihbaratın bu bilgileri ne yapacağı merak konusu.
Ayrıca bu talep Anayasa ile de çelişiyor.
Çünkü kişisel verilerin korunması Anayasa hükmü.
Bir diğer önemli yetki talebi de şöyle: MİT'e birtakım soruşturma ve kovuşturmada ifade tutanaklarına, her türlü bilgi belgeye ulaşma yetkisi veriliyor.
Bu hukuk garabeti.
Çünkü bu yasayla MİT her türlü soruşturmadan, kolluğun attığı her adımdan anında haberdar olabilecek.
Yasa teklifinde o kadar çok ucu açık madde var ki şüphelenmemek elde değil. Mesela MİT yalan makinesi dahil test, teknik ve yöntemleri kullanılabilecek.
Burada 'gibi' mantığı çok tehlikeli. Mesela hipnoz ya da ilaçlı sorgulama yapılırsa ne olacak?
Yasa teklifinde yer alan bir madde ile İmralı görüşmeleri de yasal çerçeveye alınmış. Ceza Hukuku'nda lehe düzenlemeler geçmişe doğru işlediği için Oslo dosyası da düşecek.
En tehlikeli taleplerden biri ise MİT'e çok geniş dinleme, izleme yetkisi veren madde. Hükümet bir taraftan 5. Yargı Paketi ile telefon dinlemelerini zorlaştırmaya çalışıyor ama MİT'e ankesörlü telefonlar dahil yurtiçi-yurtdışı tüm telefonları ve yazışmaları izleme imkanı veriliyor.
Artık savcılar MİT'e bilgi vermeden adım atamayacak.
Yasada yer alan her maddenin bir çözümü amaçladığı açık. Teknik gibi gözüken her madde, MİT'e ya alan serbestiyesi ya da yargıya karşı koruma getiriyor. Mesela 'ajan takası' anlamına gelen bir madde var.
Fakat söz konusu madde ile 'aralarında MİT'çilerin de bulunduğu bir çetenin Albay Harmuş'u Esed'e satmaları da bu kapsama alınırsa sürpriz olmaz. Çünkü 'biz bir ajanımıza karşı Harmuş'u verdik' diyebilirler.
Deli Dumrul mantığı
Yasa teklifinin en dikkat çekici başlıklarından biri de şu:
Yasa yürürlüğe girince artık MİT ile ilgili hiçbir belge yayınlanamayacak. Tam anlamıyla 'Deli Dumrul' mantığı.
Çünkü ilk kez bir yayın dolayısıyla "yayın sahibi, içerik sağlayıcı, eser sahibi, muhabir, yazı işleri müdürü, yayımcı ve basımcı ile yayanlar" hakkında 3 yıldan 12 yıla kadar hapis isteniyor.
Yasa teklifinde MİT'e başka yetkiler, koruma kalkanları ve istisnalar tanınıyor.
Öyle ki artık MİT mahkeme kararı olmadan telefon dinleyebilecek. Özü itibariyle bu düzenleme sorgulanamaz, yargılanamaz ve çok geniş yetkili bir istihbarat düzeni getiriyor.
Teklifte ''geçmişi temizlemeye' yönelik başlıklar var.
Yani öyle hukuki istisnalar getiriliyor ki bunlarla geçmişte yaşanmış bazı olaylarla ilgili muhtemel bir yargı sürecinin de önü kapanıyor.
Eğer bu yasa Meclis'ten geçer ve Cumhurbaşkanı da onaylarsa artık Türkiye bir istihbarat devleti haline gelecek.