Çankaya sakini
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
2007 yılını daha dün gibi hatırlıyoruz. Sabih Kanadoğlu akıl vermiş, dönemin Anayasa Mahkemesi, Meclis’in cumhurbaşkanı seçebilmesi için 367 kişinin oylamaya katılması gerektiği yönünde karar almıştı.
Bir anda her şey karmakarışık hale gelmişti. Bu kararı alanların Meclis içinde işbirlikçileri vardı ve Genel Kurul salonunda 367 milletvekilinin bulunması engellenmişti. Büyük bir kriz çıkmış, bu krizi ancak sandık yoluyla çözmek mümkün olmuştu.
Bugün bir paragrafta anlatılan o süreç hem çok gergin, hem sıkıntılı, hem de büyük tehditler ihtiva ediyordu. O günlerde Zaman Gazetesi’nin ve Hizmet camiasının gösterdiği olağanüstü çaba ve gayreti hem bilen biliyor hem de tarih yazacak. Hepimiz, ellerinde silah olan çok güçlü bir şebekeye karşı hayatî riskler aldık. Yazdık, çizdik, söyledik, direndik ve bir hayat memat mücadelesi yürüttük. Bu kadar kavgayı, bu kadar mücadeleyi yapmamızın nedeni, artık devlet eliyle dayak yemenin bitmesi içindi. Kimsenin adamı olmayacak, toplumun taleplerine cevap verecek, Türkiye’nin önünde takoz değil yol açıcı olacak bir cumhurbaşkanı istiyorduk. Ne gelen tehdit telefonlarına, ne tehdit ‘e-mail’lerine, ne adım adım takip edilmelere aldırış ettik. Hakkımızda her gün açılan davalar da bizi mücadelemizden alıkoymadı. O dönemdeki Zaman Gazetesi ve yazılan yazılar arşivlerde duruyor, herkes tekrar çıkartıp okuyabilir.
Süreçler bitip Gül’ün cumhurbaşkanı olması kesinleştikten sonra ‘Abdullah Gül neyi değiştirecek?’ başlığı altında şunları yazmıştım: “Türkiye’de dindarların, bir din devleti talebi değil, özgürlük talebi var. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Türkiye’de rejim değişecek ve artık ülkeye demokrasi gelecektir. Bu, Türk demokrasisinin bir zaferi olacaktır. Halkın dediğinin gerçekleşmesi olacaktır. Ülkenin ana çoğunluğu, ana omurgası dışlanmışlık, yabancılaştırılmışlık psikolojisinden kurtulacaktır. Yani devletle toplum barışacaktır. Ülke milli şef döneminden kurtulup iki binli yıllara geldiğini bütün dünyaya gösterecektir. Bu ülkenin insanları, herkesi doğru yerde durdukça seviyor. Buna AK Parti de dahil!” Abdullah Gül, cumhurbaşkanı oldu ve aradan 7 yıl geçti. Daha çok güvence, daha çok demokrasi ve daha çok kişisel özgürlük beklerken şimdiki devlet eskisini aratır hale geldi. Bugün başta HSYK olmak üzere bütün adalet sistemi Adalet Bakanı’na bağlandı, bakandan habersiz ve onaysız soluk alamaz hale getirildi. Yeni çıkan internet yasası hükümete bağlı TİB’e olağanüstü yetkiler vermekle kalmadı, iletişim özgürlüğüne de darbe vurdu. Bundan sonra herkesin internette girdiği bütün sitelerin arşivi tutulacak, kimin hangi siteleri ziyaret ettiği, nerede neyi okuduğu devlet tarafından not edilecek.
Yeni hazırlanan MİT Yasa Tasarısı da kanunlaşırsa, kamu kurumları ve bankalar her türlü bilgi, belge ve veriyi MİT’e vermek zorunda kalacak. Bu kuruluşlar kendi veri tabanlarını MİT’e bağlayarak doğrudan istihbarat servisine ‘online’ olacaklar. MİT’in karşısında müşteri sırrı, kişisel veriler ve özel hayatın gizliliği diye bir şey olmayacak. Hastalıklarınız, kredi kartı harcamalarınız, nerede kaldığınız, nerede dolaştığınız yani şahsa ait ne varsa devletin, daha doğrusu istihbarat birimlerinin bilgisine sunulacak. Geçmiş tecrübeler ve istihbarat birimlerinin dünyada karıştıkları olayları göz önünde bulundurduğunuzda, manipülasyonlara son derece açık bu düzenlemenin, ülkeyi bir muhaberat devleti haline getireceği anlaşılıyor. İktidarın, 12 Haziran 2011 seçimlerinde daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve sivil anayasa vaadiyle toplumu kandırıp büyük yetki aldıktan sonra bunların tam aksi istikamette adımlar attığını görüyoruz. Sürekli olarak yetkilerini artıran, denetlenemeyen, yolsuzluk ve suistimallerle anılan bu hükümetin, darbecilerin bile verdiği haklarımızı elimizden almasına dur diyecek birilerinin olması lazım. 2007 yılında Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını; hakikatleri söylesin, hakikatin uygulamacısı olsun diye canımız pahasına savunduk, o yolda mücadele ettik. Bu nedenle kendisinin sadece AK Parti’nin ve bazı devlet bürokratlarının değil herkesin cumhurbaşkanı olduğunu hatırlaması lazım. Onun, toplumun özgürlük taleplerine küçük siyasî hesaplarla sessiz kalma lüksü olamaz.