RTE İnşaat Taahhüt Ticaret A.Ş.
Pelin Cengiz 01 Ocak 1970
Birkaç ay önce Başbakan Erdoğan, “Medeni olmayanlar yolun kıymetini bilmezler. Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz” diyerek, yol yapmak için gerekirse cami yıkmaktan çekinmeyecek derecede gözü kara olduğunu göstermişti bize.
Onlarca kanalın canlı yayın için hazırola geçtiği mitingde alandakilere ise şöyle sesleniyordu: “Kentsel dönüşüm ve modern evler denince akla biz geliriz.”
“Bizde inşaat var, bunlarda iftira var” derken İstanbul’a komşu bile olmayan Uşak mitingindekilere dilinden düşürmediği üçüncü havalimanından, Kanal İstanbul’dan bahsediyordu.
Temiz olduğunu anlatmak için bile aynı argümanı kullanıyor, “Yolsuzluk yapsaydık, bu kadar çok yol yapabilir miydik” diyor sanki yol ihalesine fesat karıştırmak yol yapmaya engelmiş gibi...
Seçim için hazırlanan AKP’nin reklamlarında teyze Marmaray’ı, TIR şoförü tünel ve yolu övüyor.
Bunlara bakınca, karşımızda Başbakan’dan ziyade müteahhide benzeyen adamdan ve onun yapsatçı zihniyetinde inşaat işleri yapan, arada alım satım aracılık işleri yürüten şirketinin reklamından başka bir şey göremiyorum. Recep Tayyip Erdoğan İnşaat Taahhüt Ticaret Anonim Şirketi. Erdoğan, ülkeyi de aynı bir inşaat şirketi yönetir gibi yönetmek istiyor aslına bakarsanız yönetiyor da.
Büyük hissedarının kendisi olduğu, çocukların, yakın akrabaların işin içinde olduğu, kârın, büyümenin, kalkınmanın ön planda tutulduğu bir şirket gibi. Kamu ihalelerini alarak şirketlerini büyütmek, daha güçlü ve zengin hâle getirmek, rakipleri bertaraf etmek, ihaleleri kendisi almıyorsa çevresindekilerinin almasını sağlamak isteyen, etrafını ihya ederken kendisini de ihya eden bir düzen. Bir inşaat şirketi, projelerini nasıl tanıtırsa, reklamını nasıl yaparsa o da öyle yapıyor. Fırsat bulduğu her ortamda malını pazarlayan tüccar gibi bıkmadan projelerini anlatıyor, bunları gerçekleştirmek için yer yolu mubah görüyor.
AKP ideolojisinin işte tüm alâmetifarikası budur. Elbette Batılı anlamda siyasette ve ekonomide karşılığı olmayan ahbap çavuş kapitalizminin, sen ben bizim oğlan düzeninin, kendinden olmayana tahammülsüzlüğün, inşaat fetişizminin, gökdelen modernizminin, metropolleştirilen kasaba ahlakının propaganda malzemesi olarak kullanıldığı temelsiz, içi kof bir algı yönetimine maruz bırakılıyoruz.
Ortalığa saçılıveren ses kayıtlarından dinlediğimiz kadarı, Türkiye ekonomisinin emek, istihdam ve üretimden çok, iktidarın koruma çemberi altına alınmış üç beş işadamının çevirdiği dolaplara teslim edildiğini, bütün haksız servetlerin arsa tahsisi, imar değişikliği, rant ve inşaatla kazanıldığını bir kez daha gözümüze sokuyor.
Evet, her iktidar kendi zenginini yaratır, AKP iktidarı da böylelikle kendi zenginlerini yarattı, ancak onların altyapı, özelleştirme, enerji hatları gibi ihaleleri almasını sağlayarak serpilip zenginleşmesine izin verdiği ölçüde iplerini de sıkı tuttu.
İhaleleri alanların pek çoğunun son 10 yılda türeyen şirketler olması tesadüf değil. AKP, iktidardaki yerini güçlendirdikçe, eski zenginleri dışlayıp sadece bir kısmını yanına alarak, birlikte iş yapacağı yeni bir grup yarattı. Vatan hainliği ile suçlanan Türkiye’nin eski zenginleri üretimden, sanayiden gelirken, her taşın altından çıkan kent talanına, çölleşmeye, yağmaya, doğa katliamına ortak edilen yeni zenginlerin tek motivasyon alanının devlet eliyle müteahhitlik olması da şaşılacak bir durum olmasa gerek.
Uluslararası müteahhitlik işleri alan Türkiye Müteahhitler Birliği üyesi, köklü, çokuluslu ortaklara sahip firmaların adı neden artık duyulmuyor da, son 10 yılda ortaya çıkan firmalarla onların sahiplerinin ses kayıtları dinlemelere takılıyor? İktidarla bu yeni zenginleri kesiştiren şeyin ne olduğu çok belli. Ortada dönen çarkı kabul eden zenginleşir, büyür ama öte yandan da çarkı döndürenin esiri olur.
Türkiye’nin artık yeni köprüler, barajlar, havaalanları gibi projelerden ziyade ciddi şekilde erozyona uğrayan adalete, demokrasiye ve özgürlüklere çok daha fazla ihtiyacı var.