'Dörtlü takrir'den 'altılı takrir'e büyük benzerlikler
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Türkiye çok partili bir sisteme sahip ama son 11 yıldır fiilen tek partiyle yönetiliyor.
-Muhalefetin zayıflığı...
-İktidarın gücü ve devletin imkanlarını kendi lehine kullanma konusundaki pervasızlığı...
-Polisin, yargının işlevsizleştirilmesi...
-Basın hürriyetine açık gizli müdahale...
-İktidarın işlediği suçların soruşturulamaz hale getirilmesi...
-Yolsuzluğu kapatmak için Meclis’te girişilen Anayasa’ya ve demokratik düzene aykırı yasal düzenle-meler...
-Bunların Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması, Cumhurbaşkanı’nın bir AK Partili gibi davranmaya başlaması...
-AKP’li olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımayan tutumların ortaya çıkması...
Bütün bunlar ülkenin yeniden fiili bir tek parti iktidarı düzenine geçtiğini gösterirken...
Türkiye tıpkı CHP’nin tek parti dönemi icraatlarıyla yeniden tanışırken...
Dün, AK Parti’den istifa eden altı milletvekili bir bildiri yayınladı.
İşte bu altı adamın yayınladığı bildiri bana tek parti dönemi CHP’sinden Demokrat Parti’ye giden yolu açan “dörtlü takrir”i hatırlattı.
Yalnız bir fark var. Dörtlü takriri verenler (Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprü-lü) bunu yaparken CHP’den istifa etmemişlerdi ve taleplerini CHP’deyken Meclis grubuna iletmiş-lerdi. Ama bundan sonra CHP tarafından hemen ihraç edildiler!
Dün İdris Bal, Ertuğrul Günay, Hakan Şükür, Hasan Hami Yıldırım, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan adına TBMM’de okunan ‘Demokrasi Bildirisi’ içerik itibariyle dörtlü takrire ne kadar da benziyordu.
Yani Türkiye’de siyasi görünüm 12 Haziran 1945‘te ne ise bugün de çok büyük benzerlikler taşıyor ve “altılı takrir” diyebileceğimiz bu bildiri adeta bu benzerliği gözler önüne seriyor.
Şimdi...
1945’te Adnan Menderes ve arkadaşları ne istiyorlarsa bugün İdris Bal ve arkadaşları da aynı şeyleri is-tiyorlar.
Demek ki o zamandan bu zamana siyasi hayatımızda katedilen mesafe için, masallardaki “Az gitmi-şiz, uz gitmişiz, dere tepe düz gitmişiz ama sonunda bir de bakmışız ki bir arpa boyu yol gitmişiz” te-kerlemesini söylesek, abartmış olmayız.
Adnan Menderes ve arkadaşları dörtlü takrirde özetle şunları talep etmişlerdi:
“-Milli hakimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan Meclis Murakebesi’ni, Anayasa-mızın yalnız şekline değil ruhuna da uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin alınması...
-Yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini gerektiği şekilde kullanabilmeleri imkanlarının sağlanması...
-Serbest seçimler...
-Cumhurbaşkanı’nın CHP başkanlığından ayrılması...
Bu kadar benzerlik bize yeni bir tarihi ve siyasi dönüm noktasında olduğumuzu gösteriyor.
Sanki geçmiş tek parti döneminde olduğu gibi bugün de iktidar partisi içinden yeni bir siyasal parti do-ğacak ve ülkenin geleceğine bu parti hükmedecek!
Lider-milletvekili ilişkisi nasıl bir ilişki?
Milletvekillerini elbette halk seçiyor” denilebilir mi?
Denilemez çünkü kaziye-i anha öyle değil.
Milletvekillerini halk değil parti başkanı seçiyor.
Parti başkanının seçilebilecek yerlerden aday gösterdiği kişiler halkın oyu ile sadece tescil ediliyor.
Böylece daha seçim olmadan, liderlerin belirlediği herkes yüzde doksan milletvekili oluyor.
Böylece ortaya halkın değil liderin milletvekili çıkıyor. Vekil de bir daha seçilebilmek için iradesini li-derin cebine koyuyor.?
Kendi iradesi ile hareket eden milletvekili ihraç ediliyor.
Hiçbir siyasi parti lideri, Parlamento’da yüzde 50 çoğunluğa sahip olsa bile, her türlü yasayı çıkarı-yor ama Siyasi Partiler Yasası’nı, Seçim Yasası’nı, baraj sistemini vb. değiştirmeye yanaşmıyor!?
Çünkü liderlere milletvekilleri üzerinde saltanat kurma, onların iradesini rehin alma yetkisi bu yasa-lar eliyle sağlanıyor. Lider kıpırdayanı eziyor. Olmadı ihraç ediyor, en iyi ihtimalle sonraki
seçime sokmuyor!
Delege sistemi de öyle.
Parti başkanı ya da lider, delegeleri, delegeler de parti başkanını seçiyor, bu kısır döngü sürüp gidi-yor.
Böylece çok partili düzen de olsa Türkiye asla demokratikleşmiyor.
Türkiye demokrasisinde doğru düzgün işleyen bir tek seçimler var, o seçim de işte böyle kontrol ediliyor!
Dualarınız olmasa ne ehemmiyetiniz var!
Son zamanlarda siyasilerimiz kamuoyu önünde ciddi ciddi dua etmeye başladılar.
Bu bence iyi bir gelişme. Çünkü “Dualarınız olmasa ne ehemmiyetiniz var” denilmiştir. Kamuoyuna hitaben yapılması da çok büyük kitlelerin bu dualara katılmasına ve “Amin” demesine vesile oluyor. Siyasi içerik taşıyor olsa da ne niyetle yapılıyor olursa olsun dua duadır. Allah’tan kullarının talebidir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz’un duası:
-”Kim ki; bu milletin kuruşuna, fakirin, fukaranın hazinesine el uzatır. Allah onun belasını versin. Ama suçu yoksa karalamak adına, iftira edenlere de aynen karşılığını versin.” Amin...
AK Parti döneminin faili meçhulleri...
1- Uludere Katliamı...
2- Suriye tarafından düşürülen savaş uçağımız ve öldürülen iki pilotumuz...
3- Afyon’da cephanelik patlaması ve 25 askerimizin şehit olması...
4- Reyhanlı bombalaması...
5- Muhsin Yazıcıoğlu cinayeti...
6- Hrant Dink cinayeti...
7- Kabataş olayı...
8- Hatay ve Adana’da durdurulan TIR’ların içinde ne taşındığı...
9- 17 Aralık soruşturması...
10- 25 Aralık soruşturması...
11- Deniz Baykal kasetinin failleri...
12- Son günlerde ortaya çıkan çok sayıda telefon dinlemeleri ve bu dinlemelerdeki seslerin
sahipleri...
13- Sabah-atv’nin satışına aracılık edenler...
14- Havuz Medyası organizatörleri...
15- Bazı siyasilerin vicdanı...
16- Bilim bakanımızın altıncı hissi...
17- Binlerce polis memuru, emniyet amiri, başkomiser, komiser...
18- Yüzlerce savcı ve hakim...
Dünün tweeti
Hayatımızda sıfırlama imkanımız olsaydı borçlarımı sıfırlamak isterdim.