Beş soruda cemaat-hükümet savaşında durum
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
1) Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği söylenen telefon konuşmaları gerçek mi, yoksa montaj mı?
Her vatandaşın bu konuda kişisel değerlendirmeleri olması doğal ancak kayıtların gerçek ya da kurmaca olduğunun kararını ancak, konunun uzmanlarının da fikrini alacak olan bağımsız mahkemeler verebilir ki ülkemizde yargı bağımsızlığı başlı başına bir sorun olduğu için bağlayıcı ve herkesin riayet edeceği bir kararın oluşmasını beklemek hayal olur.
Bununla birlikte bu kayıtları dolaşıma sokan ve muhtemelen Fethullah Gülen cemaatiyle irtibatlı kişilerin yeni kayıtları (ki görüntülü olanlar da gelebilir) devreye sokmaları hâlinde durum daha da netleşebilir.
Öte yandan Bilal Erdoğan’ın 25 Aralık soruşturmasının zanlılarından olduğunu ve bir süredir teknik takip altında bulunduğunu; 17 ve özellikle 25 Aralık soruşturmalarının hedefinde aile fertleri, yakın arkadaşları ve bakanları üzerinden bizzat Başbakan Erdoğan’ın olduğunu akılda tutmak gerekir. Yani önceki akşam internete düşen kayıtlar, ister sahici, ister sahte olsun, 17-25 Aralık sürecinin doğal bir uzantısıdır.
2) Neden şimdi?
17 Aralık sürecinde tarafların attığı her adımın zamanlamasının manidar olduğu söyleniyor ancak bütüne baktığımızda cemaatin aksiyoner, hükümetin de daha çok reaksiyoner olduğunu görüyoruz. Diğer bir deyişle, inisiyatif büyük ölçüde cemaatte. Fakat en son olarak 7 bini aşkın birbiriyle alakasız kişinin cemaat ile irtibatlı savcılar aracılığıyla sahte bir örgüt bahanesiyle dinlendiği iddiası hükümetin elini epey güçlendirmişti ki aynı günün akşamı bu kayıtlar çıktı. Yani cemaat burada inisiyatifi kaptırmamak istemiş olabilir. Öte yandan internet yayınının salı günkü TBMM grup toplantılarının arifesine denk gelmesine dikkat edilmiş de olabilir.
3) Cemaat neyi hedefliyor?
Değişik vesilelerle de yazmış olduğumuz gibi cemaatin ana hedefi AKP’den ziyade Erdoğan; yani “Erdoğan’sız bir AKP” amaçlanıyor. Bunun ilk akla gelen yolu Erdoğan’lı AKP’nin yerel seçimlerde ağır bir yenilgi alması. Fakat AKP liderinin sandık konusunda kendisine aşırı güvenli olması nedeniyle strateji değişikliğine gidildiğini, iktidar partisinin 30 Mart seçimlerine onun liderliğiyle girmesinin engellenmesi için yoğun gayret sarf edildiğini düşünebiliriz.
4) Hükümetin cevabı ne olur?
Erdoğan mahkemelere güvenmiyor ve yoğun yolsuzluk iddialarının karar mercii olarak sandığı gösteriyor. Sandığı iyice garantiye almak için de cemaat ile savaşı hep belli bir noktada tutmak istiyor. Fakat cemaat de çok ağır darbeler indirerek onu hızla ve sert bir şekilde karşılık vermeye kışkırtıyor. Eğer cemaat son hamlesine benzer (ve muhtemelen daha yıpratıcı) çıkışları peş peşe sıralarsa, Erdoğan “önce sandık, sonra yargı” ısrarından vazeçmek ve cemaate yönelik “çete” soruşturmasını hemen başlatmak zorunda kalabilir ki bu da kontrolü kaybedip daha vahim hatalar yapmasına kapı aralayacaktır.
5) CHP ne yapmak istiyor?
Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu iki haftadır grup toplantılarında cemaat tarafından temin edildiği aşikâr telefon kayıtlarını tüm Türkiye ile paylaşarak hükümeti ve Başbakan’ı çok ciddi biçimde rahatsız ediyor. Buna bağlı olarak da ortaya CHP ile cemaatin ittifak yaptığı görüntüsü ortaya çıkıyor. Yayınlanan son kayıtlara bakıp, bundan sonra daha çarpıcı kayıtların dolaşıma sokulması ihtimalini göz önüne alınca, bu ittifakın başarılı olma şansının yüksek olduğunu düşünebiliriz.
İyi de, ya sonra? Unutmayalım ki dün de CHP’den çok daha güçlü olan AKP cemaat ile ittifak yapmıştı. Birlikte nice başarılara imza attıktan sonra bugün geldikleri nokta ortada. Sonuçta, CHP’nin cemaat ile ilişki kurarken, AKP’nin hatalarından ders çıkartmış olmasını ummaktan başka yapacak pek bir şey yok.