Bu pislik nasıl temizlenecek?
Şahin Alpay 01 Ocak 1970
Türkiye’de neredeyse her yanlış yapmış ya da suç işlemiş olanın sarıldığı, laikçilerle İslamcıları birleştiren, “paralel devlet, paralel yapı, Fethullahçı çete”ye dair komplo (kumpas) teorisi ya da (daha açık bir ifadeyle) safsatası yavaş yavaş tam iflasa doğru gidiyor.
Bu iflasın son basamaklarını en iyi geçen hafta anamuhalefet partisi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan’a sorduğu onbir soruda sıraladı.
“Bir bakana 700 bin liralık saati paralel devlet mi verdi? Ayakkabı kutusundaki 4,5 milyon doları paralel devlet mi koydu? Bakanların çocuklarının yatak odalarına en az senin boyun kadar yedi kasayı paralel dev-let mi yerleştirdi? O kasaların içindeki milyon dolarları, Euro‘ları, Türk Liralarını paralel devlet mi yerleştirdi? Yatak odalarındaki para sayma makinelerini paralel devlet mi yerleştirdi? Ailece Sarraf’ın özel uçağına bi-nip umreye sizi paralel devlet mi götürdü? Dört bakan, adı yolsuzluğa bulaşınca istifa ettiler. O dört bakanı paralel devlet mi istifa ettirdi?..”
“Kendine yandaş medya oluşturmak için 100’er milyon dolardan başlayan, 630 milyon dolarlık havuz oluş-turdun. Bu havuzu paralel devlet mi oluşturdu? Oğlun Bilal Erdoğan TÜRGEV diye bir vakıf kurdu. Devlet-ten ihale alanlar rüşveti o vakfa ödediler. O vakfı senin oğluna paralel devlet mi kurdurdu? Dört bakan istifa ederken, senin lehine deklarasyon imzalanmasını senden paralel devlet mi istedi? İki villaya valiyi sattın. İki villaya valiyi satmayı sana paralel devlet mi öğütledi?” Ve Kılıçdaroğlu 12. ve bitirici soruyu da son CHP grup toplantısında, ezcümle, sordu: “17 Aralık sabahı oğlun Bilal’e evinde bulunan paraları derhal dağıtmasını sana paralel devlet mi söyletti?”
Erdoğan ve kliği, 17–18 Aralık tarihlerinde Erdoğan ile oğlu Bilal arasında kriptolu telefonla yapılan beş telefon görüşmesini de “paralel devlet, paralel yapı, Fethullahçı çete”nin “dublaj, montaj” eseri olduğunu iddiaya devam edebilir. Onlara söylenecek olan sadece şudur: “Bazı kimseleri her zaman, herkesi bazen aldatabilirsiniz, ama herkesi her zaman aldatamazsınız.” Anamuhalefet lideri ses kaydı için, “Ağrı Dağı, Erciyes Dağı kadar gerçek…” diyor. Zaten “montaj” iddiasının, rezaleti örtbas çabasından başka bir anlamı olmadığı ayan beyan ortada. Sorulması gereken asıl soru şu: Bu inanılması güç yozlaşma, bu pislik nasıl temizlenecek?
Doğrusu, elbette ki, Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi Erdoğan’ın ya istifa etmesi ya da ülkeyi terk etmesidir. Bunları ihtimal dışı görmüyorum. Fakat, maalesef daha büyük olasılık, Erdoğan’ın akıl, izan ve ahlakla bağdaşmaz bir tutumla iktidara sıkı sıkıya sarılmaya çalışması, bu uğurda ülkeyi büyük bir kargaşa içine sürüklemekten çekinmemesi. Geçenlerde Abdullah Gül ve Bülent Arınç’tan bekleneni yazdım:
“Toplumun çoğunluğu, bu iki önde gelen siyaset adamının ülke çıkarlarına sadakatlerinin, Başbakan’a duyduklarından çok daha güçlü olduğuna inanıyor; onlardan ülkeye de partiye de büyük zarar verecek olan bu gidişe dur demelerini bekliyor...” dedim (13 Şubat). Maalesef Gül, bir cumhurbaşkanı değil, AKP’nin eski başbakanı gibi davranarak ülkeyi polis devletine götüren yasaları kısmen düzelttirmeyle yetinme yolunu seçti. Böyle davranarak, yazık, yıpranmaya devam ediyor. Emekli olmaya hazırlanan Arınç’ın ise kendinde vahim gidişe dur diyecek “özgül ağırlığı” görmediği ortada. Akıl, izan ve ahlak sahibi, ülkenin de partilerinin de geleceğinden kaygı duyan AKP milletvekilleri yok mudur? Belki vardır.
Nihayetinde iş halka kalır. Bereket önümüzde üç seçim var.