« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Mar

2014

Temize çıkmak!

Ali Bulaç 01 Ocak 1970

“Kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.” (53/Necm, 32.) Allah insanı, insanın mayasını, özünü bilir.
İnsan kendini temize çıkarmaya yeltenmesin. Ne yaptığını, hangi fiilleri işlediğini, içinden, zihninden neleri geçirdiğini en iyi bilen Allah’tır. İnsan tuhaf bir psikolojiye sahiptir: Her şeye kendini layık görür, başkalarına yasak olan fiilleri yapabileceğini düşünür, bunda da sakınca görmez veya fiili meşrulaştırıcı aklî bir açıklama yapar. Oysa kişi kendini ne kadar ikna ederse etsin, başkalarının gözünde temiz ve dürüst gösterirse göstersin, hatta bütün dünyayı buna inandırsın onun ne yaptığını, hangi niyet ve maksatlarla fiiller işlediğini en iyi bilen Allah’tır.
İnsan herhangi bir suçlama, şüphe veya zanla karşı karşıya kalmışsa ve eğer sahiden temiz olduğuna inanıyorsa, yapması gereken şey adil yargının soruşturma ve kovuşturmasına razı olması, yargılanıp temize çıkmaya çalışmasıdır.
Başkalarının günahı amel defterine işlenmiş olarak ahirete gidenin işi pek zordur. Bu dünyada hesap vermekten kaçmışsa Hesap/Din Günü’nde kaçması düşünülemez. Tabii ki insanlar hele karar verme ve yönetme makamında olanlar çeşitli iftiralara uğrayabilir. Siyasî hasımları onlara komplolar kurabilir, bu her zaman mümkündür. İftira atmanın sebebi hasmı üzerinde iz bırakmaktır. Hakikat değeri olmayan bir iftira veya itham ortaya atılmak suretiyle aslında amacına ulaşır, böylelikle zihinlerde birtakım istifhamların doğması sağlanmış olur. Bu yüzden yapılması gereken şey bilinen, meşru ve kabul görmüş yollar kullanılarak temize çıkmaya çalışmak olmalıdır.
Bu konuda Hz. Peygamber (sas)’in takip ettiği yol referans alınmalıdır. Meşhur ‘ifk olayı’nda Hz. Aişe (r.anha) büyük bir iftiraya uğradı. Sefer dönüşünde kafilenin gerisinde kaldığı ve tek başına yolculuk yapmayı göze alamadığı için arkadan yetişen bir sahabenin eşliğinde Medine’ye dönünce İslam’ın ve Hz. Peygamber’in aleyhinde fırsat kollayan münafıklar, Hz. Aişe’ye çirkin bir iftirada bulunup bunu yaymaya, maalesef ‘kalplerinde hastalık olanlar’ da ‘acaba?’ diye sormaya başladılar.
Hiç kuşkusuz Hz. Peygamber, eşinin iffet ve namusuna güveniyordu, ama değil mi ki bir kere zihinleri bulandıran bir iddia ortaya atıldı, bunun vuzuha kavuşturulması gerekirdi. Bir peygamber veya ‘devlet başkanı’ olarak “Bu bana ve aileme atılmış çirkin bir iftiradır” deyip meseleyi kapatabilirdi, ama öyle yapmadı, kendisinin de üstünde olan yüce Allah’ın vahy ile eşini temize çıkarmasını bekledi. Üzüntü, acı ve zorlu sınavla geçen bir ayın sonunda vahy indi, Hz. Aişe’nin masum olduğu bildirildi. (24/Nur, 11-20.)
‘Yargı’ hüküm verir. Hâkim, mahkeme, muhakeme aynı kökten gelirler. Adalet doğru hükümle tesis edilir, adaletin tesisini hedefleyen hüküm her hak sahibine hakkının verilmesini sağlar. Hâkimin ve mahkemenin hem bağımsız hem tarafsız olması hükmün tesisinde olmazsa olmaz şarttır. Kendi hâkimini tayin eden zanlı veya şüpheli eline beraat kâğıdını alsa bile insanların vicdanında ‘zanlı’ olmaya devam eder.
Dünyada hesabı verilmemiş bir suç fiilinin ahiretteki cezası katmerli olur. Efendimiz bu konuda örnektir: İbn Sa’d’ın kaydına göre (Tabakat, II, 255) hastalığının şiddetli olduğu bir günde Hz. Ali ve Fadl b. Abbas’a da-yanarak güçlükle ayağa kalktı, mescide gitti. Min¬be¬re çıkıp oturdu. Hz. Bilâl’e şu emri verdi: “Halka seslen; mescitte toplansınlar. Onlara vasiyet etmek isterim. Bu, be¬nim son vasiyetim olacaktır!”
Hz. Bilâl, emri yerine getirdi. Bir anda toplanan halkı, mescit almaz oldu. Efendimiz, Allah’a hamd ve senâdan son¬ra ashab-ı kirama şöyle hitap etti:
“-Ey insanlar! Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır! Sizden birine vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun! Birinizin malını almışsam, gelsin, hak¬kını alsın! Sakın hak sahibi, şayet kısas talebinde bulunursam, ‘Re¬sû¬lul¬lah bana da¬rılır’ diye dü¬şünmesin! Bilmelisiniz ki benden hakkını isteyene darılmak, be¬nim fıtratımda yok¬tur.¬ Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip ben¬den onu isteyen kimsedir veya helâl edendir. Ben, Rab¬b’imin huzuruna, üzerimde kul hakkı olmadan varmak is¬tiyorum!”

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 72150

ulkucudunya@ulkucudunya.com