« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Mar

2014

Hangi birini yazacaksınız?

Ahmet Kurucan 01 Ocak 1970

Biz nasıl bir ülke olduk Allah’ım demekten kendini alamıyor insan. Yatsıyı bulmadan sönen yalancının mumundan mı, sorumsuzca sorumluluklarını tüketen sorumluların beyanlarından mı, hakaret kelimesinin dahi anlam çerçevesini aşan hakaretlerden mi yoksa bu köşenin muhtevasını belirleyen dinî değer ve hükümleri hiçe sayan savrulmalardan mı?
Notlarıma baktım; “sahte veli, yalancı peygamber, içi boş alim müsveddesi.” Ardından “çanlarına ot tıkayacağız; biz varsak siz de varsınız, biz yoksak siz de yoksunuz” tehdidi. Sonra “Kimsin sen? Senin ağababalarını yenmişiz” sözleri. İtikadî ve hukukî açıdan değerlendirme yapacaktım bunlara ama sıra gelmeden yenileri devreye girdi. Bu yazıyı yazarken yeni ilavelerin olacağından da hiç şüphem yok. Onun için yazıyı kaleme almak için oturduğumda haber sitelerine baktım. Bugünün flaş konusu Yeni Şafak ve Star’ın listesini verdiği 3 ve 7 bin kişinin –nedense aralarında anlaşamamışlar veya tashih hatası olmuş!- dinlenme meselesi. Yazı bitince yeniden bakacağım, bakalım neler olacak?
Devreye giren yeniler nedir? Şefkat Tepe dizisindeki rüya sahnesinde Efendimiz’in (sas) ışık sûretinde sembolize edilmesi. Akit gazetesinin ezan karikatürü. Başında kippa, boynunda Hz. Davud yıldızını resmeden bir müezzinin ezanda “haydi salaha ve felaha“ yerine “haydin yalana, kumpasa ve ihanete” diye ezan okuyuşu. Ertesi gün tasması bir Yahudi’nin elinde köpek şeklinde resmedilmiş ve Türkiye’ye dışarıdan havlayan insan karikatürü. Kim o insan? Şiddeti zuhurundan gizli? Hâlâ daha tahmin edemiyorsanız ya Türkiye’de yaşamıyorsunuz ya da bu gazeteleri takip etmiyorsunuz demektir? Sivas ve Kütahya’daki seçim propaganda konuşmalarında “Aile nedir, çoluk-çocuk bilmez o”, Yozgat’ta Hizmet’in yurtlarında hükümete beddua için yataklarından kaldırılan kız çocukları” ve Afyon’da Bediüzzaman’ın Afyon Cezaevi’nde çektiği sıkıntılar üzerinden Hocaefendi’ye yapılan göndermeler.
Haklı değil miyim dostlar nasıl bir ülke olduk demekte? Değil benim gibi haftada bir defa 3500 vuruşla bunlara cevap vermek, her gün müstakil bir gazete çıkarsan yetmeyeceği açık.
Bu hafta diğerlerinin eskimesi, rüya meselesinin ise çok dile dolanmasından hareketle rüya ekseninde yazayım istiyordum. Hani Kur’an’ın aralarındaki fark mahfuz “menâm, büşrâ ve hulm” kelimeleri ile anlattığı rüyadan. Allah Resulü’nün (sas) “nübüvvetin 46 parçasından biri” ve “mübeşşirat” dediği, ashabına zaman zaman “bugün mübeşşirat göreniniz yok mu?” diye sorduğu rüyadan. Ehl-i hakikatin Efendimiz’in (sas) istihare tavsiyesine ilave ettiği rüyadan. Âyân-i sâbitenin misal ve berzah âlemine sembollerle akseden rüyadan. Ümmü Eymen Validemizin tespitine göre Efendimiz’in (sas) ruhunun ufkuna yürümesi ile kapanan vahyin bereketini devam ettirdiği rüyadan. Madde ve fizik ötesi âlemi “aklı gözlerine inmiş” maneviyat körü insanlara gösteren rüyadan. Ruhun idrak ufkunu münkirlere bile tasdik ettiren rüyadan. Belki de ilk insan Hz. Adem’den bu yana beşerin ayrılmaz bir parçası, nice hak dostunun, hakikat âşığının, gönül mimarının hayatlarına yön veren rüyadan. Objektif bir bilgi sebebi ve kaynağı olmamasına rağmen subjektif manada tabire ihtiyaç duymayacak ölçüde fizikî âlemde tezahür eden, kader’den kaza planına geçen rüyadan. İsterseniz daha müşahhas ifade edeyim; “Şeytan benim suretime giremez.” diyen Allah Resulü’nün (sas) Çanakkale’de at sırtında Müslüman Mehmetçik’le birlikte küffara karşı birlikte savaştığının görüldüğü rüyadan.
Bahsedecektim ama gördüğünüz gibi yerim bitti ve edemiyorum. Şu kadar söyleyeyim; Şefkat Tepe’de resmedilen o rüya masa başında senaryo olarak yazılmış değil, aksine bizatihi görülmüş. Bu bir. İkincisi; İslamî kurallara uygun biçimde -ki daha önceleri âsâ, gül ve Osmanlı minyatür sanatında beyaz sarıklı, yeşil cübbeli bir hâle şeklinde sembolize edilmiştir- ekrana yansıtılmış ve ışık sembolü kullanılmıştır.
Ben meselenin Hz. Peygamber’e (sas) karşı duyulan hassasiyet olduğuna nedense inanamıyorum. Dizinin Konya’da valilik tarafından çekimlerinin yasaklanması da bunun göstergesi. Eğer dinî hassasiyet, Peygamber sevgisi olsaydı rüşvet, irtikap ve yolsuzluktan adam kayırmacılığa, yalan söylemekten kul hakkına tecavüze kadar uzayan açık dinî emir ve yasaklara aynı ölçülerde riayet edilirdi.
Yer bitti, yazı da bitti. Yaklaşık 45 dakika oldu. Tekrar bakıyorum haber sitelerine. O da ne; o telefon dinlemelere izin verdi denilen savcı açıklama yapmış; “O tarihlerde ben özel yetkili mahkemelerde savcıydım, bundan haberim yok.”
İşte böyle dostlar; hangi birini yazacaksınız ki?

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 79339

ulkucudunya@ulkucudunya.com