Devlet treni raydan çıktı
Ali Ünal 01 Ocak 1970
Ahmet Cevdet Paşa, Sahâbe döneminde fitneler öncesi Medine’sini temkinli bir üslûpla anlatır: “Hz. Ebû Bekir ve Ömer’in halifelik zamanları ve Hz. Osman’ın halifeliğinin başları, aynen Hz. Peygamber’in (sas) zamanı gibi geçti.
Ondan sonra nefis yemekler yemek, güzel elbiseler giymek, güzel eyerli atlara binmek, bahçelerde gezinip eğlenmek gibi servet ve medeniyete dal budak salmış âdetler çıktı. Medine’de yeniden yeniye pek çok binalar yapıldı. Şehir, bir uçtan Selâ dağına kadar uzanarak hayliden hayli genişledi. Ferah verici safalı evler, mamur ve güzel bahçeler ile cennet misali oldu. Çok kimseler, mal biriktirmek sevdasına düştü. Böyle sel gibi akıp gelen medeniyet ilerleyişi takvaya uygun gelmezse fetvaya uydurmak ve biraz da suyun akıntısına gitmek zamanın gereği olarak görülürdü.” Fakat, bilhassa bir zaman mevcut iktidarın da içlerinden çıktığı Türkiye İslâmcılarının en fazla bayraklaştırdığı sahabî olan Hz. Ebu Zerr (ra), Mescid-i Nebevî’nin kapısında durur ve şöyle derdi: “Şiddetli yağma ve çatışmalarla Medine’ye müjdeler olsun!”
Cenab-ı Allah (cc), Kur’ân-ı Kerim’de buyuruyor: “Bir memleketi (hak ettikleri bir ceza olarak) helâk etmek dilediğimizde, oranın halkı arasında zevk u safa içinde dilediklerince yaşamayı gaye edinenleri (talepleri sebebiyle) bir yola sürükler, daha çok nimete boğarız da, onlar orada artık kural tanımaz hale gelir ve günahlara daldıkça dalarlar. Nihayet, hak ettikleri helâk hükmü uygulamaya konur da, o memleketi yerle bir ederiz.” (17:16)
Türkiye’de son on yıldır, bir zamanların İslâmcısı mevcut iktidar etrafındaki herkesin bildiği kanun, kural ve sınır tanımaz zenginleşme ve dünyevîleşme, birlikte yürüdüğü kirlenmeyi en tabiî vazifesi olarak yargı soruşturmaya başlayınca tam bir zulme dönüştü. Din’e ve ülkeye hizmetten başka bir şey yapmayan, Başbakan’dan bakanlara ve milletvekillerine, onlardan tabanına kadar bizzat iktidar ve çevresinin çocuklarını on yıllardır büyük bir güvenle teslim ettikleri Hizmet Hareketi’ni bitirmek, iktidarın yegane gayesi haline geldi. 28 Şubat döneminde Hocaefendi hakkında dava açılınca davanın arkasındakiler şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Bu iddianamenin altı boş. Önce, Cemaat içinde önde gelen bazıları kadın gibi, yolsuzluk gibi bazı yollarla kirlenmeye sürüklenmeli, böylece halk nazarında itibardan düşürülmeli ve dava sonra açılmalıydı.” Buna da uğraşıldı; fakat mensupları milyonu aşan Hizmet Hareketi içinde Allah’a hamdolsun ki, bu şekilde kirlenmiş kimse bulunamadı. Bizzat Hocaefendi hakkındaki raporlarında “Kadınla, parayla münasebeti yok; karakterinde söz edecek bir unsur yok.” itirafında bulunuyorlardı. Ve bu gerçekler karşısında herhangi bir iftiraya da gidemediler. Fakat, son iki aydır, İslâm’ı dava edinme iddiasındaki bilhassa başta Başbakan olmak üzere iktidar çevresi ve onun medyası, tarih boyu hiçbir peygambere ve değişik zulümlere maruz kalmış âlimlerden hiçbirine atılmadık iftiraları atıyor, tarih boyu hiçbir zalim güruhun söylemediği yoğunlukta yalanları söylüyor ve yazıyorlar. Hayatında hiçbir leke olmayan Hocaefendi’yi ve Allah’a şükür, belki milyonları bulan mensuplarından hiçbirisi kadın, yolsuzluk, rüşvet, iftira, hırsızlık gibi en yüz kızartıcı davranışlara bulaşmamış bir hareketin mensupları hakkında en yüz kızartıcı sözler söyleyebiliyorlar. Ve bu dehşetli manzara karşısında lâl kesilmiş diller!
Ve çıkardığı yeni yasalar, her türlü hukuksuzluk ve girdiği girdap içinde raydan çıkmış bir devlet treni. Bu tren Allah’ın inayetiyle bir gün rayına oturacak ve inşallah çok güzel bir şekilde tamir edilecek.