Tercüme büroları mı aydınlar mı?
HASAN ÜNAL 27 Kasım 2007
KENDİSİNE ‘aydın’ diyenlere aslında tercüme bürosu demek lazım; çünkü bunların ne Türkiye’nin sorunlarına dair özgün bilgileri var, ne de tercüme yoluyla aldıkları Batılı bilgi ve teorileri sorgulama kabiliyetleri... İlk anda ortaya atılıp ‘Kürt sorunu’ndan bahsedenler, bu konuyla ilgili ne etraflı bir araştırma yapıyorlar ne de Türkiye’ye has bu sorunu başka problemlerle mukayese ediyorlar.
Tercüme ezberi...
BUNLARIN bir ezberi var. Şimdilerde DTP’nin kapatılması için Yargıtay Başsavcısının dava açması üzerine bu ezber tekrardan devreye sokuldu. Neymiş?.. Parti kapatmak doğru değilmiş. O halde İspanya’da neden parti kapatılıyor? Henry Batasuna’nın defalarca değişik isimler altında kurduğu ayrılıkçı partiyi İspanya Yüksek Mahkemesi defalarca kapattı. Sonra işin içinden çıkamayınca bu şahıslara toptan siyaset yasağı getirme yoluna gitti.
İşin daha da ilginç tarafı ise AB ülkelerinin neredeyse tamamının ve AB kurumlarının bu kapatma hadisesinde İspanya’nın yanında durmaları oldu. Hiç kimse İspanya’ya ‘ne yapıyorsun kardeşim, parti kapatmakla bu işler çözülmez’ demedi. Dahası İspanyol aydınları bu tür gariplikleri dillendirmediler. Dillendirenlere yüz vermediler.
Avusturya’da ırkçı Haider’ın partisi koalisyonla da olsa iktidara gelecek kadar halktan oy almıştı. Ama bütün AB ülkeleri ve kurumları ayağa kalktılar Haider’a hükümet kurdurmadılar. Adam partinin başından uzaklaşıncaya kadar Avusturya’ya yaptırım uyguladılar. Peki ama milli irade ne olacak? Veya halkın verdiği oyları ne yapalım gibisinden laflar duyulmadı bile.
İngiltere’de IRA örgütünün siyasi kanadı olan Sinn Fein’e uygulanan yaptırımlar herkesin malumu. Sinn Fein lideri Gerry Adams’ın kendi sesinden radyolara ve televizyonlara mülakat vermesi bile yasaktı uzun seneler... IRA mensuplarına karşı İngiltere’nin uyguladığı terörle mücadele kanunlarının ne kadar sıkı, sert ve kapsamlı olduğunu ise yazmaya bile gerek yok.
Hangi Kürt sorunu?
AMA Avrupalılar DTP ile PKK arasındaki organik bağların değil, çok daha fazlasının ortaya çıkmasına rağmen bu parti hakkında kapatma davası açılmasına karşı çıkınca bizim ‘aydınlar’ da hep birlikte aynı lafları ediyorlar. Parti kapatmakla iş çözülmüyormuş. PKK terörü başkaymış, Kürt meselesi başka...
Kürt kökenli insanlar ile aynı kökenden gelmeyenler arasında bir buçuk milyona yakın evlilik yapılmışsa, Kürt kökenli insanlar taa Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana hatta Osmanlı’dan beri Anadolu’nun dört bir yerine dağılarak yerleşmişse yani bir vatan ve devlet amacıyla hareket etmemişse; üstelik yerleştiği yerlerdeki halk onlara ‘buralarda ne işin var? Sen benden değilsin’ dememiş ve öyle muamele etmemişse, ne menem bir Kürt sorunudur bu?
Kosova’da Arnavutlarla Sırplar arasında tam bir kimlik müvcadelesi var. İki taraf arasında neredeyse hiç karışık evlilik olmamış. İki taraf da birbirine kendi dilinde ‘gavur’ diyor. Arnavutlar başkent Belgrad’a veya Sırbistan’ın başka büyük şehirlerine iş aramaya gitmemiş; oralarda geniş koloniler kurmamış; Sırplar da Arnavutları bağrına basmak için gayret göstermemiş. Bir Arnavut kökenlinin Sırbistan’da başbakan veya bakan olması hayal edilir bile değil. İşte orada tam bir kimlik mücadelesi var.
Ama nüfusun bu kadar karıştığı; Kürt kökenli insanların rahatlıkla her alanda en yükseklere çıkabildiği, karışık evlendiği bir toplumda nasıl bir Kürt sorunu olabilir ki? Bunları incelemek yerine Batılılar öyle dedi diye bizim tercüme büroları da hep birlikte faaliyete geçiyorlar ve hep birlikte bağırıyorlar: Kürt sorunu ne olacak?
Türkiye parçalanmaya çalışılırken...
TÜRKİYE’YE yönelik bir parçalama projesinin açıkça ortada olduğu; bunun bir ayağından Amerika’nın öteki ayağından da AB’nin tuttuğu gün gibi ortadayken hala aynı lafları söyleyen ‘aydınların’ bir karar vermesi lazım. Yıllarca Türk halkına AB’ye girip de paçalanan ülke var mı diye sordular. Evet var... Belçika parçalandı, İspanya aynı yolda hızla ilerliyor ve İngiltere’nin yekpare kalacağının garantisi kalmadı. Yugoslavya örneğini vermeye bile gerek yok.
Yani kimlik mücadelelerinin siyasi otonomi yollarıyla ve demokrasi ortamı içerisinde çözüldüğü teorisi artık çöp sepetindeki yerini almış durumda. Aynı lafları tekrarlamakla kimseyi kandıramazlar. Ama bir karar vermelerinin zamanı geldi de geçti. Bir grup PKK’lı, Barzani-Talabani ikilisi ve onlara destek veren dış güçler demokrasi ve insan hakları teraneleriyle Türkiye’yi bölmeye çalışırken, bu aydınlar hala onlarla birlikte mi hareket edecekler? Yoksa bu projeyi yürütenlere, bunların demokrasiyle alakası olmadığını; bu sürecin zorlanmasının demokrasiyi tahrip edeceğini cesurca savunacaklar mı? Eğer ikincisini yapmazlarsa demokrasiden bahsedemeyeceklerini bilmeleri lazım.