Üzgünüm ama yok olacaksınız
Mehmet Baransu 01 Ocak 1970
Alo Fatihler, medyadan muhalif kalemlerin tasfiye edilmesi, yaşını başını almış “medya patronlarının” telefonda ağlamaları, Aydın Doğan hakkında devam eden bir dava için yargıya baskı yapılması.
Medya üzerindeki baskıların her geçen gün ortaya çıkan yeni olaylarla ete kemiğe bürünmesi.
İktidarın tek sesli bir medya inşa etme çabası.
Hukuksuzluğu, yolsuzluğu, ortaya çıkan iddiaları, kasaları, ayakkabı kutularını örtmek, gizlemek zorunda kalan “gazetecilerin” her gün kalem oynatması.
Hukuksuzluğun, kirlenmişliğin peşinden gitmek insanın iç dünyasını karartır. Manevi âlemini, kendine saygısını yok eder. Duygularda çürüme, bozulma, kokuşma meydana gelir. Eskilerin deyimiyle “tefessüh” başlar. İlkeler erir. Savunulan değerlerle, aradaki mesafe açılır.
Bazılarının bir dava, bir ilke için başladıkları yazarlık serüveni, yolsuzluğu savunmak uğruna sönüp gider.
Yandaş gazetelerdeki yazıları, yazarları okudukça “sizin de işiniz zor” demekten başka bir cümle gelmiyor aklıma.
İktidarı ve yaptıklarını savunmak ne kadar zor ve ağır bir iş olsa gerek.
Oysa hakkın ve haklının yanında olmak bir gazeteciyi, bir yazarı kuş gibi hafifletir.
Tanka, süngüye, hapse, tehdide, şantaja rağmen vicdanlar bir kuş gibi hafiftir.
17 Aralık süreciyle birlikte ortaya çıkan hakikatleri, “montaj, dublaj” hikâyeleriyle savunmak ise insanın kamburunu çıkartır. Bir yüktür taşımak bu kamburu.
Birileri “darbe, paralel devlet” diye bağırıp dursun... Türlü türlü yalanlar, hikâyeler anlatadursun... Gerçekler tüm çıplaklığıyla medyanın, toplumun önünde duruyor. Ve vicdanını kaybetmemiş, kalemini satmamış, kiralamamış kalemler, ortaya çıkan gerçekleri görüyor.
Yolu muhafazakâr mahalleden, İslamcılıktan geçen her gazeteci, “yetim hakkı”, “kamu malı” gibi hükümleri bilir. Bu iki değeri itip, hakikati örtmek için kalemini oynatmaya başlamışsan, yetim hakkı hesabına da ortak olmaya başlamışsın demektir.
Sabahın köründen, gece karanlığına, bir türlü sıfırlanamayan paralar... Ne legaldir ne de kayıt içi...
Ve telefonda sürekli tekrarlanan “açık konuşma, dinleniyor olabiliriz, şey, şey, anla işte şey” itirafı...
“Şey” edebiyatının başladığı yer, gizlemek zorunda kaldığınız mevzuların bulunduğu yerdir.
Ve “şey” gizlenen, saklanmaya çalışılan hakikattir.
Ne yazık ki sizler için kutsal, “yetim hakkı” değil, artık bambaşka ‘şey’lerdir.
Bazılarınızın inançlı ve dindar olduklarını biliyorum. Bazılarınızın da “ahlaklı”.
İnancınıza ve de inancımıza göre “her koyunun kendi bacağından asılacağı” o gün, anne evladını tanımayacak. Ve herkes yaptıkları ve yapmadıklarıyla Allah’a hesap verecek. Doğrusu, o gün inandığınız Allah’a nasıl bakacağınızı merak ediyorum.
Bugün köşelerinizde hakikatleri gizleyip, yalanlarınızla iktidarı destekleyerek, iyi maaşlar alabilirsiniz. Ama unutmayalım ki bugünün yarını da olacak. Ve yine unutmayalım ki bu dünyanın bir de ötesi olacak.
Yanlış yerde durmak...
Haksızlara ve haksızlığa destek olmak...
Medya tarihi bu hataları yapan insanlarla dolu.
Ve bu gazeteci- yazarlar ömürlerinin sonuna kadar geçmişlerinin hesabını veriyor. Yaşamlarının her ânında mazileri, yazdıkları, söyledikleri karşılarına çıkıyor.
Sizinki de öyle olacak.
Devir değişecek...
Ama bu kez bir farkla...
Kirlenen, kirletilen medya ve toplum, bu kez sizleri sırtında taşımayacak.
Neden diye sorduğunuzun farkındayım...
17 Aralık sonrası ortalığa saçılanlara ve yazdıklarınıza, söylediklerinize bakın derim...
Bu toplum hâlâ sizin kadar kirlenmedi de ondan.