Elçiye zeval olmaz!
Hüsnü MAHALLİ 05 Aralık 2007
Geçen hafta herkes ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un evinde Amerikalı bir senatör ile birlikte Kürt vekillerle yaptığı sohbetleri konuştu. Senatör hazretleri ayrıca Diyarbakır’a giderek orada da incelemelerde bulunmuştu!
Bu olayın neden bu kadar yaygara kopardığını anlamış değilim. Sanki ABD elçisi ya da elçilik ve konsolosluk görevlileri ilk kez bu tür sohbetlerde bulunuyor, sanki bu kişiler ve ABD’den gelen değişik etiketli yetkililer ilk kez Diyarbakır ve Güneydoğu bölgesinde incelemelerde bulunuyor. Devletin arşivinde bunlarla ilgili olarak binlerce bilgi ve belge var.
Devletin arşivinde ayrıca Amerikalıların 1991’den itibaren Kuzey Irak’taki PKK’lılarla ilişkileri, Kandil ve Güneydoğu dağlarında PKK’lılara silah ve askeri malzeme attığına dair yine çok bilgi ve belge var. Son PKK itirafçısı ise Amerikalı subayların Kandil’de PKK yöneticileri ile nasıl görüştüğünü anlatmıştı.
1991’de 36. Paralel’in kuzeyini korumak için İncirlik Üssü’ne gelen ve Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına katkıda bulunan Çekiç Güç’ün yerini şimdi Amerikan işgal güçleri almıştır. 1999’de Öcalan’ı Kenya’dan kaçırarak bildik koşullarla Türkiye’ye teslim eden ABD aslında o sıralar bağımsız Kürt devletini amaçladığının işaretini vermişti. Çünkü ABD, müttefiği Barzani ve Talabani’ye o aşamada Öcalan gibi bir rakip istemiyordu. Çünkü ABD o aşamada Türkiye’yi çantada keklik görüyor ve Kuzey Irak’ta kurmayı amaçladığı Kürt devletinin hesaplarını kolayca yapıyor ve bunu saklamıyordu.
1 Mart tezkeresi ise tüm bu hesapları ters yüz etti. ABD, Türkiye’ye yollayıp burada yerleştirmeyi amaçladığı 60-70 bin askerini gönderemedi ve Türkiye üzerinden bölge hesaplarını yeniden gözden geçirmeye başladı.
4 Temmuz 2003’te 11 Türk askerinin kafasına geçirilen çuvallar aslında böyle bir yönelişin ilk işaretiydi. 5 Kasım 2007’de Başbakan Erdoğan’ın Bush ile görüşmesi Amerika’nın çıkarlarını sağladığı sürece Washington’un (ve Avrupa ülkelerinin) Türkiye ve Kürt konusundaki stratejik yaklaşımında asla bir değişiklik yaratmayacaktır. Onların bu konudaki yaklaşımında hep Sevre’in izlerini bulabilirsiniz ve taktiksel farklılıklar gösterse de bu asla değişmeyecektir.
Dönelim Büyükelçi’nin yemeğine ve görüşmelerine. Dediğim gibi bu ilk kez yapılmıyor. Bu tür yemekleri, görüşmeleri ve Güneydoğu turlarını yalnız ABD’liler yapmıyor. Avrupalı diplomatlar ve AB’den gelen tüm ‘inceleme’ heyetleri yapıyor.
Hem de yıllarca.
ABD ve AB’li yetkililer aynı şeyi yıllardır Kuzey Irak’ta da yapıyor. Mümtaz Soysal bakanlığı döneminde bu heyetlerin Güneydoğu turlarına ve Kuzey Irak geçişlerine kısıtlama getirmişti. Çünkü Sayın Soysal bu heyetlerin ‘ne tür haltlar’ peşinde olduklarını o zaman anlamıştı.
Yine dönelim Wilson’un yemeğine.
Sayın Büyükelçi kendinden önceki elçi gibi Türkiye’nin içişlerine karışmayı seviyor. Eric Edelman da 15 Mart 2005’te Radikal’a verdiği demeçte Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in Şam’a gitmemesi gerektiğini söyleyecek kadar ileri gitmişti ve bu demecinden dolayı büyük tepki toplayarak sonunda Ankara’yı terk etmek zorunda kalmıştı.
Aynı şeyin Wilson’un başına gelip gelmeyeceğini bilmiyorum. Çünkü bazı meslektaşlarımız anlaşılmaz bir şekilde Wilson’un bu davranışını olumlu görmekte ve öyle göstermeye özel çaba harcamaktadır .
İlginç olan bu.
Çünkü bu meslektaşlarımız her zaman olduğu gibi yine olayı tek boyutlu ve kendi kişisel çıkarları çerçevesinde görüyor.
Oysa olay bence çok ciddi.
Neden mi?
Wilson ve Senatör Shays, Ankara’da görüşmelerde bulunurken iki Kongre üyesi Erbil’de Kürt yönetiminin tüm yetkilileri ile görüşüyor ve onlara Amerikan desteğini yeniliyorlardı.
Hemen peşinden de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Negroponte, Erbil ve Bağdat’a varıyor, benzer duyguları vurguluyor.
Aynı günlerde BM; ABD’nin talimatı ile Erbil’de resmen bir ofis açıyor. Pek yakında AB ve Avrupa Parlamentosu’ndan bir heyet Erbil’de olacak, benzer bir AB ofisi burada açılacak.
Yine yakında Kerkük petrolünün Hayfa limanına taşınması için ABD ile İsrail arasında görüşmeler başlayacak. Kısa bir süre önce Murat Karayılan El-Şark El-Avsat gazetesine verdiği demeçte PKK ile İsrail arasında işbirliğinin öneminden söz ediyor ve İsrail’in bölgesel Kürt davasına hep sahip çıktığını hatırlatıyordu. İsrail’in Irak ve Kuzey Irak’taki faaliyetleri ile ilgili olarak devletin arşivinde yeterince bilgi var. Hâlâ ABD’ye inanıyor ve güveniyorsanız o zaman Kürt Federe Bölgesi’nin anayasasının giriş bölümünde hatırlatılan Sevre’in 100. yıldönümünü yani 2020’yi bekleyin!
Şunun şurasında 12 yıl kaldı.
Unutmayalım ki; 3 aylığına Türkiye’ye gelen Çekiç Güç tam 12 yıl kalmıştı.