Sen kimsin, diktatörün âlâsı?
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Birisi size "kimsin sen kimsin" gibi cümlelerle çıkışıyorsa bilin ki bunu söyleyen kişinin:
-Kültür düzeyi düşük...
-Eğitimi zayıf...
-Ağzı bozuk...
-Karakteri sıfırın altında...
-İnsanları aşağılamaktan, küçümsemekten zevk alan...
-Amaca giden her yolu kendine mubah gören...
-Korkak mı korkak, tırsak mı tırsak...
-Kediler kadar paranoyak...
-Hak hukuk tanımaz...
-Büyük küçük bilmez...
-Kendilerinin her zaman haklı ve doğru olduğunu, kendileri dışında herkesin haksız ve yanlış olduğunu varsayan biri olduğunu düşünebilirsiniz.
Bu saydıklarım aynı zamanda "diktatör ruhlu insanlar"ın da ortak özellikleridir.
Bir diktatörün en büyük özelliği hukuk tanımazlığıdır.
Çünkü bir diktatör dünyayı kendi etraflarında dönüyor zanneder.
Diğer insanları da işe yaramaz ve suç potansiyeli yüksek vandallar olarak görür.
Her şeyi kendinden menkul zanneder.
-Kırın kapıyı girin içeri...
-Ne savcısı, ne mahkeme kararı...
-Yok yok yok... Yırt at savcının gönderdiği çağrıyı...
-Hatta savcıyı tutuklayın atın içeri...
-Biz sizin işlediğiniz suçları suç olmaktan çıkaran yeni yasalar yaparız, hiç korkmayın diye emirler verir.
Şimdi...
Birisi bana sorsa "Diktatör kimdir" diye, "İşte bu adamdır" derim rahatlıkla.
Diktatörün iki kuralı vardır:
1- Kendisi her zaman haklıdır.
2- Haksız olduğu yerde çoğunluğuna güvenerek yasa çıkarır.
İşte halkın verdiği oy yanlış yerlere gittiğinde böyle dikta ruhlu adamların eline geçtiğinde, yaptığı haksızlıkları, hukuksuzlukları meşrulaştırma aracına dönüşür!
Ses kayıtları da paranoya sebebi
Toplumun paranoyaklaştırılmasına, geleceğine dair ciddi endişeler taşımasına sebep olanlar sadece ülkeyi yönetenlerin sözleri ve icraatları değil.
-Bu ses kayıtlarını ağır ağır, adım adım, bir Çin işkencesi gibi yayınlayanlar...
Onlar her kim ise onların da toplumun anksiyete bozukluğuna, paranoyaklaşmasına, panik olmasına katkısı yok diyemeyiz.
Çünkü bu tarz gizli dinlemelerin kitlesel iletişim araçlarında topluma açık yayını sadece durumun öznesi olanlar için değil, o kayıtları duyanlar, izleyenler için de çok ciddi şok duygusu meydana getiriyor.
Bu tapeler toplumda artık herkesin dinlendiği, izlendiği duygusunu oluşturuyor. Bu da insanları kediler gibi paranoyak yapıyor.
Kediler aslında sakin hayvanlardır. Ama ne zaman minik bir tıkırtı duysalar, hareket eden bir şey görseler gözlerini dört açar, kulaklarını dikerler.
Orada burada görüyorum.
İnsanlar da bu hale gelmiş durumda. Sohbet ederken telefonlarını saklıyorlar. Hatta kapatıyorlar.
İnsanlar arasında güven duygusu müthiş derecede zedeleniyor.
"Bu reislik değil diktatörlüktür"
Toplumdaki gerginlik ve çatışma havası aile içi ilişkilere de yansıyor.
Liseli yeğenim komşusunda geçen bir olayı anlattığında ülkedeki gerginliğin karı koca ilişkilerini bile bozabilecek kadar ileri gittiğine şahit oldum. Şöyle ki:
Evin babası hükümet-cemaat çekişmesine kızarak abone olduğu gazeteyi iptal ettirmiş. Bunu yaparken evde kimseye sormamış. Gazete eve gelmeyince iyi bir okur olan evin annesi gazetenin gelmediğini eşi ile paylaşınca aboneliğin iptal edildiğini öğrenir. Bunun üzerine evde ses yükselmeye başlar ve diyalog şöyle gelişir:
Anne: Sen ne hakla gazeteyi iptal ettirirsin, iptal ettirirken bize sordun mu?
Baba: Ben evin reisiyim, kararları ben veririm.
Anne: Bu reislik değil diktatörlüktür!
Seçmenlerinin bundan sonra Polat Alemdar'dan beklentileri...
Son bölümünde TIR'ları durduran, savcıyı tokatlayan Polat Alemdar'dan seçmenlerinin yeni beklentileri var. Seçmenleri Polat Alemdar'dan beklentilerini Twitter'da paylaştılar. İşte o paylaşımlardan birisi:
"Ey Polat Alemdar.
Duydum ki savcıyı tokatlamışsın, sen kime çalışıyorsun diye.
İki tokat bakan çocuklarına, iki tane de banka müdürüne atsaydın ya 'bu paralar kimin sizde ne arıyor' diye.
İki tokat da Rıza'ya atsaydın, 'Sen kimsin İran uşağı Türkiye'yi sana yedirmem' diye.
İşte o zaman sanal değil gerçek kahraman olurdun, çakma seni..."
Memur Teoman dört bakana bedelsin
Türkiye'de günün olayı, Memur Teoman'ın yüksek miktarda rüşvet önerilmesine rağmen Rıza Sarraf'ın altın yüklü uçağının kalkışına izin vermemesiydi.
İstifa eden bakan fezlekelerinde her şey var.
-Hırsızlık.
-Rüşvet.
-Altın kaçakçılığı.
-Kara para aklama...
Bu kadar çirkefin içinde güneş gibi doğan, ülkemiz ve insanımız için gelecek adına umutlarımızın sönmesini, ufkumuzun kararmasını önleyen bir Memur Teoman fenomeni var ki, hakikaten bu çok güzel bir haberdi.
Doğrusunu isterseniz, rüşvet almamak ve görevini gerektiği gibi yapmak bir memurun temel görevi. Yapması gereken şey zaten bu.
Ama biz Memur Teoman'ı "rüşvet almadığı için" manşetlere taşıyoruz.
Çünkü ülkede rüşvetsiz, yüzdesiz, havuzsuz iş yapan kamu görevlilerinin sayısı o kadar azaldı ki... Bir memur işini gerektiği gibi yaptığı için manşetlere taşınıyor.
Memur Teoman'la ilgili bir teklifim var:
Madem Memur Teoman rüşvet konusunda bu kadar hassas o halde rüşvetten dolayı istifa etmek zorunda kalan bakanların dördünün yerine memur Teoman atansın.
Çünkü bu Memur Teoman yaptığı rüşvet almama icraatı ile Türkiye'de dört bakana bedel olduğunu ispatladı.