'Yeşil 28 Şubat'
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
AKP elindeki bütün devlet imkanlarını kullanarak yeni bir 28 Şubat süreci başlattı.
Bu "İslamcı bir 28 Şubat" veya Yeşil 28 Şubat.
Geçmişte kendileri zorbalığa uğrayan İslamcılar şimdi ellerindeki devlet imkanları ile başkalarına karşı aynı insafsız yöntemleri uyguluyor.
İflas eden baskıcı olur
Düşüncesine güvenen rekabet eder.
Kendine güvenen özgürlükçü olur.
Fikirlerine güvenen yarışarak kazanmak ister.
İflas eden, kendine güvenmeyen zorbalığı seçer.
Eğer düşüncelerine, haklılığına güveniyorlarsa neden devletin ceberut yüzü ile yeni ikna odaları kuruluyor?
Yasaklayan, ikna odası kuran iktidarda bile olsa iflas etmiş bir fikri temsil ediyordur.
Özgür ve eşit bir ortamda rekabet edemeyecek kadar iflas etmiş bir düşünce devlet imkanları ile rakiplerine çelme takarak ayakta kalmaya çalışıyor.
Bu kendine güvenen insanın sindireceği bir durum mu? Rakiplerini hile ile zayıf düşürerek kazanmaya çalışmak utanılacak bir durumdan başka bir şey değildir.
Devlet senin
Halbuki devlet senin. Sınırsız paran var. Neden Anadolu insanının bağışları ile yapılan okullarda ikna odası kuruyorsun? Neden o bağışları yapan insanların iş yerlerine vergi memurlarını gönderiyorsun?
Yetkilerini kullan, paranı kullan, gücünü kullan... İstediğin arazi senin, istediğin kadar paran var. Altın yıldızlı yurtlar yap, kapıları gümüşle kaplanmış okullar yap... Kendine güveniyorsan rekabet et.
Meydan senin... Daha iyisini yap. İnsanlar "başka alternatifleri bırakıp" sana koşsun. Neden bunu denemiyorsun?
Bunun cevabını herkes biliyor!
Hizmet Hareketi'ne düşen tarihi sorumluluk
Bugünkü hikayenin bahanesi Hizmet Hareketi'dir. Geçmişte Kürtler, komünistler vb. gruplar iken bugün "şamar oğlanı" Hizmet Hareketi'dir.
Popüler olarak ifade edersek artık günümüzün mağduru Hizmet Hareketi'dir.
Mağdur mutlaka kazanacaktır. Ama en önemlisi bu mağduriyet Hizmet Hareketi'ne daha büyük sorumluluk kazandırıyor.
"Yeşil 28 Şubat" bittiğinde Hizmet Hareketi'nin sözünün, kapasitesinin etki alanı büyüyecektir. Çünkü "haksızın iliştiği kıymet kazanır." Bugünden itibaren hükümet kimi hapse atsa o bir potansiyel kahraman olacaktır.
Zulüm tersine işleyen bir mekanizmadır. Tokat attığı güzelleşir, hapse attığı kahraman olur! Küfrettiği yazar daha iyi eser verir. Zulüm ne yapsa "mağduru güzelleştirir, güçlendirir" ve dahası aslında zalim hep kendine yapar.
Sosyal olaylar katman katmandır. En üst katmanda bugün devlet imkanları ile Hizmet Hareketi'ne zulmedilmektedir. Ancak alt katmanlarda başka dinamikler başka fırsatlar oluşmaktadır. Suyun altından tersine giden akıntılar gibi sosyal olaylar içlerinde "farklı dinamiklere" yataklık eder!
Hizmet Hareketi bu süreçten "büyük bir söz söyleyebilme meşruiyeti" ile çıkınca "ben" dememeli "bütün toplum" için konuşmalıdır. Kendi mağduriyetinin bile edebiyatını yapmadan toplumun hepsinin sorunları için konuşmalıdır!
Daha sonra
Sosyal olaylar ilk etkilerini gösterince biraz sonrasını tahmin etmek için dahi olmaya gerek yoktur.
Büyük bir yapı çöküyor. Ahlaken, ideolojik olarak...
Bu topyekûn bir çöküş.
Çökmekte olan bu yapı ayakta kalmak için bir fikir üretemiyor ve Hizmet Hareketi'ne saldırıyor. Onunla kavga ederek hayatta kalmak istiyor.
Çökmekte olan bu yapıyı zaten ayakta tutan Hizmet Hareketi idi. Kaderin garip cilvesine bakın ki, "bu yapı" çökerken bile hayatta kalmak için Hizmet Hareketi'ne saldırarak nefes almaya çalışıyor.
"Bu yapı" çökerken onun otoriter yöntemlerini alkışlayanlar da bu girdaba girecek... İki kat yurt binası karşılığı susmayı tercih eden filan küçük dini gruplar da zemin kaybedecek.
Türkiye'de olup bitenler büyük bir enerji meydana çıkarıyor. Hükümet sürdürülmesi imkansız bir siyaseti tercih etmiştir. O nedenle bu siyaset sürekli bu enerjiyi büyütecek ve bu enerji bir gün kaçınılmaz olarak bir talih kuşu gibi gidip Hizmet Hareketi'nin başına konacaktır.