Ben lafa değil icraata bakarım arkadaş...
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Hükümet temsilcilerinin bir kısmının aylardır Cemaat-Camia-Fethullah Gülen aleyhine sürdürdükleri itibarsızlaştırma operasyonu devam ediyor.
İtibarsızlaştırma diyorum çünkü sürdürülen çaba çok net, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde bir kara propaganda çabası.
Kara propaganda çabasının hedefe koyduğu kişi, topluluk, toplum, ülke, şirketlere yönelik amacı o kişi veya kurumların sevenleri, taraftarları, sempatizanları, müşterileri vb. nazarında kazandığı değeri sıfırlamadır.
17 Aralık yargı operasyonunda ortaya çıktı ki, bu arkadaşlar "sıfırlama" olayını da "itibar sıfırlama" olayını da iyi biliyorlar!
Oysa kara propaganda denilen mekanizma iki ucu pis bir değnektir.
Karaladığınız, suçladığınız insanların itibarlarına zarar verirken, kendi itibarınıza da zarar verirsiniz.
Kendi itibarınızla ilgili toplumda çok ciddi şüpheler oluşur ve düşman bellediklerinizi bu yöntemle halletmiş olsanız bile kendinize yeni bir sayfa açmanız, itibarınızı yeniden kazanmanız mümkün değildir.
Şimdi...
Her türlü hakaret, küfür, tekfir etme, cehenneme yollama, aşağılama, nefret ettirme, ayrımcılık var söylemlerinde.
-Bunların okullarına, dershanelerine gitmeyin.
-Bunların öğrenci yurtlarında kalmayın.
-Bunların gazetelerini okumayın, televizyonlarını seyretmeyin...
-Bunların bankasını batırın.
Yani... Yanisi bunların canı cehenneme...
Madem böyle bir vicdansız, adaletsiz, asimetrik bir savaşı yürütüyorsunuz, bunu hangi hukuka göre yapıyorsunuz?
Değil mi ama? Savaşın da bir hukuku var.
-Mesela Saddam gibi, Esed gibi kimyasal silah kullanamazsın.
-Savaş esirlerine kötü muamele, işkence yapamazsın.
-Savaştığın insanların aşına, suyuna zehir katamazsın...
Aslında bu yapılanlar ne dünyevi hukuka uyuyor ne de İslam hukukuna.
Bu tavır başka bir hukukun tavrı ya da hukuksuzluğun.
Şunu sormak lazım:
Bu yaptıklarınızı hangi hukuka, kurala, kaideye, ahlaka, düzene göre yapıyorsunuz?
Rahmetli büyükannem böyle çabalar için "kara düzen" derdi.
Kara düzen, yani hiçbir kurala uymayan, hiçbir düzen tanımayan, hiçbir müspet kavram ile açıklanamayan...
Eğer bütün bu ithamların itibarsızlaştırmaların, kara propagandaların hukuki bir karşılığı olsaydı zaten bunu yapardınız.
Kim hukuksuzluk yapıyorsa, yapmışsa çök ümüğüne arkadaş.
Ne konuşuyorsun.
Lafa gelince "Ben lafa değil icraata bakarım" diyorsunuz.
AKP'nin seçim propaganda reklamlarından birinde söyleniyor bu söz:
Lafa değil icraata bakarmış!
İyi ama sadece laf ediyorsunuz!
Hem de çirkin, edepsiz, saygısız...
Hani icraat?
Memleket hukukla yönetilir, ayak oyunları ile değil!
Bu arada, Cemaat'e bir faydası dokunmamış, sırtını dönmüş insanlardan medet uman hükümet medyasına da birkaç söz:
Arandığında sizin içinizden de benzer şeyleri söyleyecek, benzer pozisyonlarda kimseler çıkar. Var da... Hatta fazlasıyla var.
O kadar zavallı yayınlar yapıyorsunuz ki, yemin ediyorum ilkokul çocukları bile sizden daha iyi gazete çıkarır, televizyon yayını yapar.
Arkadaşlar, CIA ajanı, FBI ajanı dediğiniz adamlar için CIA ve FBI'dan aleyhte delil getirmeye çalışmıyor musunuz?
Size gülemiyorum bile...
Bence devlet su işleri, bırakın bu işleri...
Abartma istersen Süleyman Soylu beyimiz...
Bu yaşıma kadar edindiğin en büyük tecrübelerden birisi şu olmuştur:
Siyasi ya da değil, herhangi liderin etrafında olup da ona karşı abartılı ifadelerle hitap eden kim varsa o kişilerin yüzde 90'ı doğru söylemiyordur.
İstisnaları, samimileri itham etmeyelim elbette.
Ama... Mesela liderine "Senin için ölürüm", "Sen olmasan biz sıfırız" filan diyen tipler...
Liderine abartılı sevgi gösteren tiplerin yüzde 90'ı...
Liderini görünce ağlayanlar, sızlayanlar...
Bu tiplerin yüzde 90'ı samimi değillerdir. Bu yüzde 90'ın en az yarısı da herhangi bir zorluk karşısında gemiyi ilk terk eden kişiler oluvermişlerdir.
"Sen de mi Brütüs" sözü bu gibi kişileri ifade etmek için kullanılır.
Şimdi...
Bakın iktidar çevresindeki insanlara...
Önce söylediklerine bakın, iktidar dairesine girdikten sonra söylediklerine bakın...
Ya da boş verin eski sözleri, yeni söylediklerine bakın...
Mesela şu Süleyman Soylu.
Geçenlerde bir beyanını okudum, bu çerçevede hemen notunu verdim. Diyor ki:
"Allah şahittir bütün bedenim kan gölüne dönse de Tayyip Erdoğan'dan ayrılmayacağım..."
Ne denilebilir ki böyle konuşan birisi için?
Yukarıda diyeceğimi dedim aslında. Çünkü tecrübe ile sabit.
Başbakan'ın en yakınındakilerden Ergenekon ile irtibatlı kişiler çıktı, yurtdışına kaçtılar, unutmayalım.
Aslında liderler de bu gibi kişilerin, kendilerine abartılı sevgi gösterisinde bulunanların gerçek yüzlerini zamanla fark ediyorlar. Ancak nedense insanoğlu iltifata, abartılı sevgi gösterilerine direnemiyor işte!
Bana müdür olduğumu sadece bu adamlar hatırlatıyor...
Hikaye şöyle:
Her yerde illaki birkaç tane bulunan ve adına "yalaka" denilen tiplerden orada da var.
Bu adamlar yalakalıkta işi o derece ileri götürüyorlar ki, diğer çalışanlar şöyle bir pozisyon alıyorlar: "Eğer bu kurumun başına geçersem bir gün bu yalakayı kovacağım."
Böyle diyenlerden birisi zamanla iş başına geçiyor. Ama yine kurumun yöneticisinin en fazla itibar ettiği kişi o yalaka oluyor.
Peki bu nasıl oluyor?
Diğer çalışanlar yeni atanan müdüre "Hani bu adamı kovacaktın iş başına gelince" diye sorunca onlara şu cevabı veriyor yeni yöneticimiz:
"Yahu adamın bana öyle bir 'Sayın Müdürüm, sizi başımıza Allah gönderdi deyişi var ki... Bu tavırdan başka hiçbir şey bana müdür olduğumu hatırlatmıyor, onun için tutuyorum bu adamı..."
İşte böyle, yorum yok!