Yeni Türkiye
M. Nedim Hazar 01 Ocak 1970
Yeni Türkiye denilen ve çerçevesi tam olarak çizilmeyen bir yapıya doğru tam gaz yuvarlanıyor memleket.
Hukuk ve adalet, kanun ve yönetmeliklerden ziyade, gündelik icraatlar ile nasıl bir şey olduğunu kavrayabildiğimiz bir tablo bu. Misal, bahsi geçen ve yeni olduğu iddia edilen Türkiye’de valilerin parti il başkanı, parti il başkanlarının ise mülki amir gibi davrandığı bir ülke olacak sanırım.
Siyasi erkin devlet gibi davrandığı, devletin kanunlardan ziyade bir partinin menfaatlerine göre değişkenlik arz ettiği bu yeni sistemde, bir bakan gerekirse ve icap ederse gazeteciyi derdest etmeye kalkışıyor, savcıyı tutuklatmak istiyor, medya-iktidar-bağımlı sivil toplum üçlü sacayağı istediği algı operasyonunu yapabiliyor.
TV yayınları direkt olarak siyasi iktidarın gönlünü hoş etmeye yönelik yapılmak zorunda bu yeni yapıda. Gazeteler keza, bu sisteme göre yayın yapmıyorsa suç olmasa bile sıkıntı olabiliyor. Misal RTÜK; iktidar yanlısı medyanın akıl almaz yalan yanlış yayınlarına ses çıkarmazken, muhalif olarak gördüğü TV kanalının 20 programına filan ceza kesebiliyor. Bir üst kurul, siyasi partinin sansür ve baskı komitesi gibi davranabiliyor bahsi edilen ‘yeni’ sistemde.
Siyasi retoriğin sahipleri TV ekranından geçen sıradan bir alt yazıyla bile uğraşabiliyor, söz gelimi sağlıkla ilgili hoşa gitmeyen bir manşet, gazetecinin kovulmasına sebebiyet verebiliyor. Ve bunu, artık ustalaştıkları retorikleriyle bir çeşit ‘düşman ve hainle mücadele etmek’ olarak sunabiliyorlar. Devlet istediğini yaptırabilmek için kanunları istediği şekilde esnetebildiği gibi, gerektiğinde –bizzat bakanın ifade ettiği gibi- istediği şeyi suç olmaktan çıkarmayı deneyebileceğini söylüyor.
Hazzedilmeyen ticari şirketlere denetimciler yollanarak, her türlü baskı ve caydırma yöntemini uygulayabilen bir Yeni Türkiye’den bahsediyorum. Günde 5 tekzip yese bile devlet imkânlarıyla, resmi ilan/reklam, kredi ile beslenen bir basın/yayına hayat hakkı tanınırken, ilan/reklamları kesilerek ya da verenler tehdit edilerek bitirilmeye çalışılan, hoşa gidilmeyen en ufak bir cümleye tahammül edilemeyen yepyeni bir sistem…
Aslında gerçekten yeni mi, yoksa epey eski mi emin olamadığımız, etikten ziyade öfkenin, kural/kaideden ziyade duyguların yönettiği bir model bu.
Neredeyse her güne binlerce hainin üretilebildiği, hakikatten ziyade algı üzerine hükümler verilmeye çalışıldığı bahsi geçen yeni modelde, en samimi itiraz ve eleştiriler bile ‘casusluk, hainlik, düşmanlık’ gibi ürkütücü yaftalarla susturuluyor, korkutuluyor, yok edilmeye çalışılıyor. Tamamen sivil girişimler kanun zoru ile önlenmeye çalışılırken, iletişim ve haberleşme kısıtlanmaya çalışılarak mevcut manzaranın gerçekçi resmi gizlenmeye çalışılıyor.
Doğru olmayan şeyler sayısız kez tekrar edilerek, doğruymuş gibi algılatılmaya çalışılırken, en ufak itirazlar dahi en üst perdeden suçlama ve ceza ile korkutularak önlenmeye çalışılıyor.
Misal; her seçim mitinginde en ağır ithamlar, doğru olmayan suçlamalar, iftiralar ve hezeyanlar rahatlıkla savrulurken, yapının bizatihi kendisine yönelik iddialar, ‘masumiyet karinesi’ ile savuşturulmaya çalışılıyor. Haklılık ile güçlülük kavramının altüst olduğu yeni bir dönem bu dönem. Güçlü olanın haklı olduğunu ikna bile etmeye kalkışmadan uygulamaya kalkıştığı ürkütücü bir devir.
Başka ülkelerdeki müesseseler bizzat elçilikler vasıtasıyla karalanıyor, kapatılmaya çabalanıyor, şikâyet ediliyor, sıkıştırılmaya çalışılıyor. Bu haksızlığa karşı hukuk ve demokrasi çerçevesinde yapılan itirazlar, ‘kalkışma ve hainlik’ olarak yaftalanıp, aba altından sopa gösteriliyor.
Aslında bahsini ettiğimiz tüm bu şeyleri yaşadı bu ülke insanları. Şaşırtıcı ve korkutucu olan, bir süre önce tam aksini söyleyen, vicdanı ve aklıselimi ile ülkenin yarısının muhabbet ve güvenini kazananların bu yola tevessül etmesi. Allah bu ülkeyi muhafaza buyursun….