« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Mar

2014

Sami Selçuk'a göre 'paralel devlet'

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk, Cüneyt Özdemir'in CNN Türk'teki 5N1K programında "paralel devlet" hakkındaki düşüncesini söyledi: "Kanıtlanması mümkün olmayan şeylerle kamuoyunu oyalamanın bir anlamı yoktur. Paralel devlet, 'Buyruğa uyma' diyenlerde aranmalı."

Devletin bir nizamı var. Savcısı, kolluk gücü var. Savcı talimat veriyor, kolluk, bu emri yerine getirmiyor ya da getirmesi birileri tarafından engelleniyor. Sami Selçuk'un kastettiği bu "paralel devlet."

Aşağıda iki örnek vermek isterim.

17 Aralık 2013, gece yarısı saat 02.27... Müsteşar Efkan Ala, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'yu arıyor.

-İki şube müdürü, yardımcıları, hepsini görevden alın. Bir saat içinde görevden alın.

Vali şaşırıyor, "Sabah işlem yapsak olmaz mı" diye soruyor. Efkan Ala'nın sözlerinden, sabahı beklemenin bile çok geç olacağı anlaşılıyor.

Nitekim gece yarısı 03.43'te Ala, gene Vali Mutlu'yla telefonlaşıyor. Asıl endişesinin ne olduğu anlaşılıyor.

-Başbakanlığa, Başbakan'ın konutuna, oraya buraya kimse gitmesin.

Baba-oğul Erdoğan'ın operasyonun yapıldığı 17 Aralık konuşmalarını hatırlayın... Polislerin görevden niçin acele alınmak istendiğini anlarsınız.

Sami Selçuk, "paralel yapı" diye, adaletin tecellisini engellemeye çalışanları işaret ediyor.

Bir başka örnek:

17 Aralık günü, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok ile Efkan Ala'nın görüşmesi... Altınok, Savcı Celal Kara'nın, (operasyonu deşifre ettiği şüphesiyle) İstihbarat Şube Müdürü'nü ifadeye çağırdığını Ala'ya naklediyor.

Ala şiddetle itiraz ediyor:

-Hayır, hayır ifade filan yok.

-Yazılı olarak göndermiş.

-Yazıyı da çöpe at. Tanımıyoruz kardeşim sizi tamam mı?

-Adli görev olduğu için alttaki çocuklara sıkıntı olur.

-Adli madli yok. De ki bu adama, telefon et, sizi tanımıyoruz de. Ben gönderirim Emniyet'ten adamları seni alır getiririm, çete kurdunuz diye... Tamam mı?

Acaba "paralel devlet" kim? Adaletin önünü kesip, hatta ona buna iftira atıp, yavuz hırsız gibi ev sahibini bastıranlar mı?

Ala

Efkan Ala'yı Diyarbakır'da valiyken tanıdım. Halkla kaynaşmayı başarmış, onlara hoşgörülü davranan, değerli bir bürokrattı. Müsteşar olduktan sonra da ilişkilerimiz sürdü. Hiç böyle ceberut, astığı astık, kestiği kestik bir hali yoktu. Keşke bu kadar iktidarla bütünleşmeseydi; bağımsız kimliğini muhafaza edebilseydi. Ankara'nın havası demek bazılarını bozuyor. Tapelerin sahte olmasını ve gözümdeki Efkan Ala imajının yıkılmamasını umuyorum. 17 Aralık'tan beri öyle büyük hayal kırıklıkları yaşıyorum ki... Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.

"Yok kanun, yap kanun"

Tarih 19 Aralık 2013... Önemli bir yolsuzluk operasyonu gerçekleşmiş. Hükümette büyük bir telaş yaşanıyor. Gazeteci Mehmet Baransu, kendi sitesinde savcılıkta alınan ifadeleri yayınlıyor. İki koldan devlet üzerine geliyor. Efkan Ala, o tarihte Başbakanlık Müsteşarı. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'yu arıyor ve "Derhal bu adamı al. Savcı bir şey diyorsa, savcıyı da alın. Bir ekip kurun, gidin ve bunun canına okuyun. Kapıyı kırın, burada mahkeme kararına gerek yok. Suçüstü yapacaksınız, adam sitesinden suç işliyor" diyor.

Ala, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer'den de Baransu'nun sitesini kapatmasını istiyor. Acarer bunun yasa dışı olduğunu bildiğinden biraz mütereddit davranıyor. Efkan Ala, "Korkma gerekirse yaptığın şeyi suç olmaktan çıkarırız" diye teşvik ediyor.

Enver Paşa'nın kulakları çınlasın... O da "Yok kanun, yap kanun" derdi.

Tayyip Erdoğan, Facebook, Twitter ve YouTube gibi mahreçlerden bütün bilgilerin yayılabileceğini düşünmediği için, bir tek Mehmet Baransu'yla iş halledilebilir sandı. Site kapandı. Lakin herkes, her şeyi sosyal medyadan öğrendi; Nasrettin Hoca'nın dediği gibi, bilenler bilmeyenlere anlattı.

Barış süreci

Yolsuzluk operasyonunun arkasında, barış sürecini zedelemek amacının olduğuna dair iddialar ortaya atılıyor. BDP'nin ya da Öcalan'ın söylemine baktığınız takdirde, zaten sürecin tıkandığını görüyorsunuz. Ağabeyiyle görüşen Mehmet Öcalan, Milliyet'ten Namık Durukan'a, Abdullah Öcalan'ın "30 Mart'a kadar umarım bir değişim olur. Yoksa ben çekilirim" dediğini aktarmış.

Selahattin Demirtaş da, yolsuzluk iddialarının yükünü taşıyan bir Başbakan'ı muhatap alamayacaklarının işaretini veriyor: "Hiçbir şey olmamış gibi yürünemez. Ya Başbakan istifa eder erken seçim kararı alınır, ya bir geçiş hükümeti kurulur. 'Bu komploya karşı direnirim, bunlar montajdır' diyerek, kitleleri ajite etmeye çalışırsa, karşısında öfkeli kalabalıklar görebilir. Bu öfke başka şeylere yol açabilir."

İmralı görüşmelerini başlatarak Erdoğan çok ciddi bir adım attı. Ama kendisi tartışılır bir noktaya geldikten sonra, bu adımları sürdürmesi, bazı kesimlerin taviz gibi göreceği bir süreci devam ettirmesi kolay değil.

30 Mart'tan sonra, hangi oranda oy alırsa alsın, yaralı, tartışmalı ve güçsüz bir Başbakan işbaşında olacak. Bu düğüm çözülmeden, sadece barış konusunda değil AK Parti iktidarı hiçbir meselede mesafe alamaz.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 30767

ulkucudunya@ulkucudunya.com