Kahvaltı
Mahir KAYNAK 05 Aralık 2007
ABD Büyükelçisinin Kürt kökenli siyasilerle gerçekleştirdiği kahvaltı, benzerinin AKP milletvekilleriyle yapılmasının engellenmesiyle tartışılır hale geldi. Genelde konuya ABD’nin niyetleri açısından bakıldı ve Türkiye’nin dışlandığı bir politikanın var olup olmadığı sorgulandı. Oysa olayın Kürtler açısından değerlendirilmesi ve bölgedeki etkin gücün onlara nasıl baktığının irdelenmesi daha anlamlı olur.
Eğer yetkili birisi ABD’de, mesela Yahudi lobisiyle temas kursa tartışılan konu Yahudilerin ABD’deki konumu üzerinde olmaz. ABD’nin dünyada izlediği politikalar tartışılır, Yahudilerin bakış açısının ne olduğu anlaşılmaya çalışılır. Yani tartışılan konunun merkezinde ABD vardır. Oysa kahvaltıda konunun odağının Türkiye değil ülkedeki Kürtlerin durumu olduğu anlaşılıyor.
Meselenin can alıcı noktası burasıdır. Türkiye’nin izlediği politikalar, ideolojisi, geleceğe yönelik beklentilerini tartışmak her vatandaşın en doğal hakkıdır ve siyasi kişiler açısından bu bir görevdir. Ancak ülkemizdeki Kürt kökenli politikacılar Türkiye üzerinde konuşmak, onu değiştirmek, beğenmediklerini düzeltmeye uğraşmak yerine kendi konumlarıyla sınırlı taleplerle siyaset yapmaktadır. Onlar açısından ülkede tek bir sorun vardır o da Kürtlerin konumu ve göz ardı edilen haklarıdır. Ne dış politika, ne ekonominin geleceği gündeme girer. Eğer Kürt sorunu çözülse tüm sorunlar ortadan kalkacakmış gibi bir hava yaratılmıştır. Üstelik bu sorunun ne sınırları bellidir ne de nasıl çözüleceğine dair somut bir öneri vardır.
ABD her soydan ve her inançtan insanların yaşadığı bir ülke olmasına ve bunları bir sorun saymamasına, siyasi akımların bunlardan bağımsız oluşmasına rağmen bölgemizde siyasetin en önemli belirleyicisinin soy ve inanç farklılıkları olduğunu kabul etmekte ve izleyeceği politikaları buna göre şekillendirmektedir. Bunun bir sebebinin, bölgenin yapısını ve siyasi eğilimlerini bir veri kabul edip politikasını buna göre belirlemesi olsa da asıl neden bu farklıklıların kullanılmasının sağladığı kolaylıklardır.
Kürtlerden Kürt olmanın sınırlarını aşıp, dünya, bölge ve ülke için politikalar üreten aydın ve politikacıların çıkmaması sorunun gerçek kaynağıdır. Bu şikayetlerinin yersiz ve anlamsız olduğunu göstermez ama onların siyasi çapının sınırlarını çizer. Ne istiyorsunuz sorusunun cevabı, haklarımızı verin yeter yerine bizi şöyle bir geleceğe taşıyacak politikalar izlenmesini istiyoruz deseler ve bu gelecek her insan açısından tercih edilecek bir durum olsa sorun daha kolay çözülür.
Bir insanı değerlendirmenin en iyi ölçüsü talep ve beklentilerinin derinliği ve anlamıdır. Herkes hayal ettiği büyüklüktedir ve eğer hayaliniz gerçekleşmesi imkansızı istemek biçimindeyse hüsran kaçınılmaz olur. Bu coğrafya herkese büyük olmak şansı verdiği kadar zillet içinde olmayı da getirebilir. Irak halkının akıbetine uğramakla dünyadaki egemenler safında yer almak arasındaki fark bıçağın keskin tarafı kadardır.