Montreux (Montrö) Sözleşmesi
01 Ocak 1970
Lozan Konferansı'nda imzalanmış olan Boğazlar
Sözleşmesi'ne göre, Boğazlardan serbest geçişin
güvenliğini sağlamak amacı ile, Çanakkale ve İstanbul
Boğazlarının her iki kıyıları ile, Marmara
Denizi'ndeki adalar gayri askeri hale getirilmiş ve bu
bölgelerde tahkimat yapmak ve asker bulundurmak
yasaklanmıştı. Buna karşılık, bu bölgelerin herhangi
bir saldırıya karşı güvenliği de, sözleşmeyi imza eden
devletlerle Milletler Cemiyeti'nin garantisi altına
konulmuştu.
Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenliğinin
sınırlandırılması demek olan bu hükümleri istemeyerek
kabul etmekle beraber, bir ümidi de, kolektif güvenlik
alanında Milletler Cemiyeti'nin etkili bir rol
oynayacağı ve aynı zamanda da silahsızlanmanın
gerçekleşeceği idi. Fakat her iki konudaki ümit de
gerçekleşmedi. Ne silahsızlanma yolunda olumlu adımlar
atılabildi ve ne de kolektif güvenlik konu-sunda
Milletler Cemiyeti kendisinden bekleneni verebildi.
Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında
Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamamıştı.
Silahsızlanma çabaları ise tam anlamıyla sürüncemede
idi. Bu durum karşısında Türkiye 1935 yılından
itibaren Boğazlara ait demilitarizasyon hükümlerini
kaldırmak için teşebbüse geçti. 1933'te Silahsızlanma
Konferansı'nda ilk defa bu hükümlerin kaldırılmasını
istedi. Fakat bu istek, silahsızlanma meselesiyle
doğ-rudan doğruya ilgili görülmediğinden mesele geri
kaldı.
1934'ten itibaren Almanya'nın silahsızlanmaya
başlaması ve 1935 Martında da mecburi askerlik
sistemini ihdas ile silahlanmasını açık bir hale
getirmesi üzerine, Türkiye de bu meseleyi daha ısrarla
ele aldı. Almanya'nın silahlanmasını görüşmek üzere
olağanüstü toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi'nde 17
Nisan 1935 günü yaptığı konuşmada, Türkiye Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Aras, yine Boğazların
silahsızlandırılmış olması konusunu ele alarak, bu
meselenin Türkiye'nin güvenliği ile yakından ilgili
bulunduğunu, Boğazların askerlikten tecridi ile
gerçekte Türkiye'nin savunmasının zayıflatılmış
olduğunu ve bu sebeple bu hükümlerin kaldırılmasını
istedi. İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri
meselenin konu ile doğrudan doğruya ilgili olmadığını
ileri sürdüler. Sovyet delegesi Litvinov ise
Türkiye'nin görüşünü destekledi.
Türkiye, Boğazlar konusundaki bu isteğini, Mayıs
ayında Bal-kan Antantı Konseyi'nin Bükreş
toplantısında, Milletler Cemiyeti Asamblesi'nin Eylül
ayındaki toplantısında ve nihayet, İtalya'nın
Habeşistan'a saldırması dolayısıyla bu devlete
uygulanacak zorlama tedbirleri konuşulurken yine
Milletler Cemiyeti'nin kasım toplantısında tekrar söz
konusu etti.
Bu şekilde olumlu bir diplomatik at-mosfer yaratmaya
muvaffak olmuştu. Zorlama tedbirlerine rağmen İtalya
Habeşistan'ı işgal edince ve bu arada Almanya da
Versay'a aykırı olarak Ren bölgesini militarize
edince, Türkiye de, 10 Nisan 1936'da, Boğazlar
Sözleşmesi'ni imzalamış olan devletlere verdiği notada
Avrupa'daki buhranların 1923 Boğazlar Sözleşmesi'yle
Boğazların güvenliği için verilmiş olan kolektif
garantiyi artık işlemez hale getirdiğini belirterek,
kendi güvenliği, savunması ve egemenlik haklarının,
korunması bakımından bu statünün değiştirilerek,
Bo-ğazların askerileştirilmesini istedi.
Antlaşmaların hiçe sayıldığı veya kuvvet zoru ile
değiştirildiği bir sırada Türkiye'nin bu barışçı ve
samimi davranışı sempati ile karşılandı. İlk olumlu
cevap İngiltere'den geldi. Türkiye'nin bu işi müzakere
yolu ile, yapmak istemesi İngiltere'yi hoşnut
bırakmıştı. Öte yandan, şimdi İngiltere Türkiye'ye
karşı politikasını değiştirmiş ve bu devleti kendisine
bağlamak istiyordu.
Akdeniz'de kuvvetli bir Türkiye, İngiltere için
değerli bir dost olacaktı. İngilizler bu sayede
Türkiye'yi, Sovyetler Birliği'nden ziyade kendilerine
daha yakın geti-receklerdi. Sonraki olaylar bu
ümitlerin boş olmadığını göstere-cektir.
Türkiye'yi destekleyen ikinci devlet Sovyet Rusya
oldu. Sovyetler Boğazların gayri askeri hale
getirilmesine ve Boğazlar üzerin-deki Türk
egemenliğinin sınırlandırılmasına daha Lozan'da
muhalefet etmişlerdi.
İtalya hariç, Fransa ve diğer devletler de Türkiye'nin
isteğini kabul ettiler. İtalya, Avrupa'da kendisine
karşı mevcut olan hava dolayısıyla şimdilik uzakta
kalmayı tercih etti. Fakat Türk-İngiliz yakınlaşmasını
da İtalya hoş karşılamıyordu.
1923 Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirecek konferans, 22
Haziran 1936'da İsviçre'de Montreux'de toplandı ve
Montreux Sözleşmesi adını alan yeni Boğazlar
Sözleşmesi 20 Temmuz 1936'da imzalandı. Sözleşme;
Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği,
Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve
Yugoslavya arasında imzalanmıştır.
Montreux Sözleşmesi ile Boğazlar hakkındaki
silahsızlanma ka-yıtları kaldırılıyordu ve Türkiye'nin
Boğazlar üzerindeki egemenliği tam olarak kuruluyordu.
Öte yandan, 1923 Sözleşmesi'ne oranla, hem Türkiye ve
hem de Karadeniz devletleri lehine bazı değişiklikler
de getirmiştir. Özellikle savaş gemilerinin
Boğazlardan geçmesi meselesinde, Türkiye tarafsız ve
savaş dışı ise, savaşan tarafların savaş gemileri
Boğazlardan geçemeyecekti.
Türkiye bir savaşa girerse veya kendisini yakın bir
savaş tehlikesi karşısında görürse, diğer devletlerin
savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi tamamıyla
Türkiye'nin kendi takdirine kalacaktır. İsterse
geçirecek, istemezse geçirmeyecektir.
Karadeniz devletleri lehine yapılan değişikliklere
gelince: Karadeniz'de kıyısı olmayan devletlerin
Karadeniz'e geçirebilecekleri ve bu denizde
bulundurabilecekleri savaş gemilerinin cinsi,
büyüklüğü ve toplam tonajı sınırlanıyordu ki, bu hüküm
güvenlikleri bakımından Karadeniz devletlerinin lehine
idi. Karadeniz devletlerinin savaş gemilerinin
Boğazlardan geçişi için de bir hayli geniş bir
serbesti tanınmıştı.
Sözleşme 20 yıl için imzalanmakla beraber, şimdiye
kadar hiçbir imzacı devlet tarafından feshedilmemiş
olduğundan, yürürlükte devam etmektedir. İtalya
Montreux Sözleşmesi'ne 1938 Mayısında katılmıştır.
Montreux Konferansı Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet
münasebet-lerinde bir dönem noktası teşkil etmiştir.
Türk-İngiliz yakınlaşması bu konferansta en önemli
gelişmesini kaydetmiştir. Açıktır ki, eğer
İngiltere'nin rızası ve anlayışı olmasaydı,
Türkiye'nin Boğazlar, rejimini bu derece kendi lehine
değiştirmesi mümkün olamazdı.
İngiltere'nin Türkiye'ye karşı bu sempatik davranışı
ise, şimdi İtalya'nın Doğu Akdeniz bölgesinde ortaya
çıkardığı tehditten doğmuştu. Böy-le bir tehdide karşı
İngiltere Türkiye'de sağlam bir dayanak görmüş ve
Türkiye'yi kendi tarafına çekmek istemişti. Aynı
tehdit karşısında Türkiye'nin de, askeri güç
bakımından zayıf bir Sovyetler Birliği yerine,
denizlerde kuvvetli olan İngiltere'ye kayması tabii
idi.
İşte bu şartlar Montreux'den sonra Türk-İngiliz
münasebetlerini daha da geliştirdi. 1937 yılında
Karabük Demir-Çelik fabrikası İngiltere'nin yardımı
ile kuruldu. 1938 yılında İngiltere Türkiye'ye, 10
milyonu ticari kredi ve 6 milyonu da savaş gemisi ve
savaş malzemesi satın, alınması için, 16 milyon
İngiliz liralık bir kredi açtı. Türkiye ve İngiltere
artık yollarını kesin olarak çizmişler ve barış
yolunda bera-ber yürüyorlardı. Bunun içindir ki, 1939
ilkbaharında Avrupa tehlikeli buhranlar içine girmeye
başlayınca, Türkiye tereddüt etmeksizin İngiltere'ye
bağlanacak ve bir ittifakın ilk adımlarını atacaktır.
Türkiye, Akdeniz'deki İtalyan tehlikesi karşısında bu
şekilde İngiltere'ye bağlanırken, Sovyetler Birliğini
terketmek niyetinde değildi ve bu devlet Türk dış
politikasının temel unsuru olmakta devam ediyordu.
Lakin Türk-İngiliz' yakınlaşması Sovyetleri hoşnut
bırakmadı.
Öte yandan, Türkiye'nin Almanya ile de sıkı ticaret
münasebetlerinde bulunması, bu hoşnutsuzluğu daha da
arttırmıştır. Bununla beraber iki devletin
münasebetlerinde herhangi bir gerginlik almamıştır.
Fakat gerçek şuydu ki, bu münasebetlerde bir takım
soğukluk noktaları mevcuttu. 1939 yazında iki devletin
yolları birbirinden kesin olarak ayrılacaktır.