Densizlik
HASAN ÜNAL 05 Aralık 2007
ABD Büyükelçisi’nin densizliklerine bir yenisi daha eklendi. Son vukuatında hazret ‘Kürt’ milletvekillerini toplamış ve onlarla ‘Kürt’ meselesinin nasıl çözülebileceğine dair fikir teatisinde bulunmuş.
Bu, neresinden bakarsanız bakın tam bir densizlik ve hasmane bir tavırdır. Böyle bir davranışın her hangi bir şekilde dostluk veye müttefiklikle bağdaştırılması mümkün değildir. Olamaz. Hem terbiyesiz hem küstah hem de hasmane bir tavır...
Bu ne ilk ne de son olacak
ASLINDA ABD büyükelçilerinin bu tavırları AKP döneminde başladı ve tam gaz devam ediyor. Yani bu son hadise ne ilk, ne de son olacağa benzer. Muhtemelen bu küstah tavırlar artarak sürecek. Hatırlayalım, bu büyükelçi Türkiye’deki laiklik tartışmaları için ‘kakafoni’ demişti. 2006 yılında bir hafta sonu ondan fazla şehit haberi gelmesi üzerine, kamuoyunda PKK ve Barzani’ye karşı muazzam bir infial oluşmuş ve Irak’ın kuzeyine operasyon yapılması konuşulmaya başlanmıştı.
Ancak Türkçe lisanıyla yayın yapan gazete ve televizyonların önüne çıkan bu büyükelçi ‘Irak topraklarına giremezsiniz’ diye açıklamalar yapmaya başladı. Oysa bir büyükelçinin o ülkedeki demokratik basın-yayın ortamını fırsat bilerek psikolojik harekat merkezi gibi davranmak yerine, iletilen bir konuyu kendi dışişleri bakanlığına sorması ve oradan gelecek cevabı da kapalı kapılar ardında bizim dışişlerine vermesi beklenirdi.
Ama yoook... Hazret Türkiye’deki malum medyanın bu konudaki tavrını bildiği için ‘sus kardeşim’ laflarını ciddiye almadı. Hatta o günlerde Başbakan Erdoğan bile büyükelçinin bu tavrına bozulduğunu söylemek zorunda kalmıştı. Ama büyükelçi gemi azıya almıştı bir kere. Psikolojik harekat merkezi gibi çalışan bir televizyon istasyonuna çıktı ve Irak’a giremeyeceğimize ilişkin kendi hükümetinin tezlerine tekrar etti.
Sonra büyük bir terbiyesizliğe imza attı: Bizim PKK’ya karşı silahlı mücadele yöntemimizin doğru olmadığını söyledi. Bu cümlelerin o zaman da altını çizen yazılar kaleme almıştım. Hatta İngilizce yayın yapan bir gazetede de yazarak bu adamın derhal dışarı atılması gerektiğini ifade etmiştim.
Bizim büyükelçi El Kaide konusunda benzerini yapsa...
ŞİMDİ oturup düşünelim. Yapamazlar; ama, yaptıklarını düşünelim ve bizim Vaşington’daki büyükelçinin Amerika’nın bir önemli televizyon kanalına çıkıp ‘Biz Amerika’nın El Kaide’ye karşı silahlı mücadelesinin doğru bir yöntem olduğuna inanmıyoruz’ dese ve El Kaide liderleri ile Amerikalı yetkilileri Türkiye’de bir araya getirmekten falan bahsetse, acaba Amerikalılar bizim büyükelçiye ve bize ne derlerdi? Ve ne yaparlardı?
Normalde AKP tarafından yönetilmeyen bir Türkiye 2006 senesinde bu büyükelçiyi hemen kolundan tutar ve dışarı atardı. Amerika ile ilişkilerin bir süre gergin kalmasına aldırmazdı. Eğer Amerikalılar bu küstah tavır ve politikalarında devam edecek olurlarsa, bölgedeki bütün dengeleri yeniden ele alacak şekilde politikalar üretirdi. O zaman Amerikalılar ya akıllarını başlarına alırlar ve bu bölgede bir kukla devlet kurdurmayacağımıza kanaat getirerek, bizimle ilişkilerini eşitlik temelinde yeniden ele alırlardı ya da bize düşman oldukları açıkça ortaya çıkardı. Biz de ona göre yeni politikalar belirlerdik. Ama AKP hükümeti ile bunlar olmuyor, olamıyor.
Olamayınca da, arkası geliyor. Adam önce bizim iç tartışmalarımıza ‘kakafoni’ diyor. Ardından ‘Kürt’ milletvekillerini konutuna davet ediyor ve onlarla Türkiye’nin nasıl eski Yugoslavya haline dönüştürülerek parçalanabileceği konusunda görüş alış verişinde bulunuyor ve kendisine ‘sen ne yapıyorsun’ diyen olmuyor.
Osmanlı’nın son zamanlarında...
BİRAZ tarih şuuru olan herkes bu olup bitenlerle Osmanlı’nın son yüzyılında yaşananlar arasında paralellikler olduğunu görür. Osmanlı’nın son dönemlerinde o koca imparatorluk parçalanırken, önce Batılılar ufak tefek devletlerin kurulmasının o kadar da kötü olmayabileceğini anlatıyorlardı. Güya Osmanlı o küçük devletleri kontrolü altında tutabilirdi vs... Bir sürü herze... İşin garip tarafı o lafları eden Batılı devletler de Osmanlı’nın o zamanki güya müttefikleri idiler.
Sonra artık Osmanlı’ya bile sorma ihtiyacı duymadan doğrudan doğruya ayrılıkçı güçlerle ve gruplarla görüşerek güya ‘çözüm’ aramaya başladılar. Bu, işin ikinci aşamasıydı ve o aşama fazla uzun sürmedi. Kısa süre sonra Osmanlı’nın mezarına ‘ruhuna fatiha’ yazısı yazıldı. O ikinci dönemdeki Batılı büyükelçiler fena halde küstah davranırlardı. Her konuda kendilerine danışılmasını isterlerdi.
Şimdi de güya müttefikimiz olan ülke ve ülkeler kukla devlet kurulmasının çok iyi olacağını ve bize zararı dokunmayacağını anlatıyorlar. Ve ikinci aşamaya geçilmiş olmalı ki, artık Amerikan Büyükelçisi çözümü (!) bizzat kendisi görüşüyor... Şimdiki vaziyetin Osmanlı’nın son zamanlarından kötü bir tarafı daha var, o da medya denilen bu psikolojik harekat merkezi. Bakalım memleketi nereye görütecekler?