Prof. Arık'a veda
Erdal ŞAFAK 05 Aralık 2007
Isparta'daki uçak kazasının 57 kurbanı arasında 6 bilim insanı da bulunuyor. Çok zor yetişen 6 parça fizikçisi.
Elbette hepsi de birbirinden önemli ve değerliydi. Ama özellikle birinin boşluğu kolay kolay doldurulamayacak: Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık.
Türk halkı Prof. Arık'ı iki yönüyle tanıdı. İlki, İsviçreFransa sınırındaki Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi'nin (CERN) ünlü "Atlas" projesi ekibinde yer alan bilim insanlarımızdan biri olması. "Avrupa Parçacık Fiziği Laboratuvarı" olarak da bilinen CERN'in 36 ülkeden 2 bini aşkın fizikçinin katıldığı bu projesi, evrenin oluşumunun sıfır noktası olan "Büyük Patlama"yı yeniden "Üretmeyi" amaçlıyor. Böylece "Büyük Patlama" sonrasının enerji yoğunluğu tekrar yaratılarak parçacıkların tekrar ortaya çıkması sağlanacak. Özellikle de "Antimadde" diye bilinen ve adını İngiliz fizikçi Peter Higgs'ten alan asla görülemeyen, ulaşılamayan "Higgs parçacığı"nın bu deneyde tespit edilebileceği umuluyor.
Prof. Arık'ın diğer yönü ise, derslerinden ve CERN'deki çalışmalardan arta kalan zamanını Türkiye'nin gizli hazinesi olan "Toryum" elementinin veya madeninin önemi konusunda kamuoyu oluşturmak için yılmadan yorulmadan çaba harcamaya ayırmasıydı.
Değişik tarihlerde meslektaşlarımıza yaptığı açıklamalarda, dünyadaki bilinen 1.3 milyon ton "Toryum" rezervinin 800 bin tonunun Türkiye'de bulunduğunu anlatıyor, "Türkiye'nin sonsuza kadar enerji ihtiyacını karşılayacak bir hazinenin üstünde oturuyoruz" diyordu.
Uranyumun yerini alacak
"Toryum", 1828'de İsveçli kimyacı Jöns Jacob Berzelius tarafından bulunan bir metal. Gümüş beyazı renginde. Aslında radyoaktif ama doğada bir zırh gibi saran oksitle birlikte (Toryum -232) bulunduğu için hemen hiç tehlikesi yok. "Toryum"un önemi nükleer enerji üretiminde uranyuma alternatif gösterilmesinden kaynaklanıyor.
Zaten o nedenle uluslararası anlaşmalarla üretimi ve ticareti sıkı denetim altında tutulan nükleer maddeler listesinde yer alıyor.
Enerjiye döndürülmesi için de öyle karmaşık işlemler gerekmiyor: Reaktöre konulan Toryum -232'ye bir nötron izotop (hidrojen) gönderiliyor. Anında yutup radyoaktif olan Toryum -233'e dönüşüyor.
Daha sonra Toryum -233 parçalanıp Palladyum -233'ü ve o da yine parçalanıp uranyum -233'ü açığa çıkarıyor. Bir ton "Toryum"dan en az 1 milyon ton petrole eşdeğer enerji üretilebileceği hesaplanıyor. Ayrıca "Toryum"dan Plutonyum elde edilmesi olasılığı sıfır olduğu için, bu metali nükleer silah üretiminde kullanma tehlikesi de bulunmuyor.
Sözü yine Prof. Arık'a bırakalım: " Toryum, 21'inci yüzyılın en stratejik maddesi olacak. Yeni tip nükleer enerji santrallerinin bir numaralı elementi durumuna gelecek. AB üyeleri, ABD, Japonya başta olmak üzere birçok ülke halen Toryum'la çalışacak nükleer santrallerin prototiplerini üretmekle meşgul. Biz de küçük bir bilimsel yatırımla Toryum'la enerji üretme alanında dünya devleri arasına girebiliriz. Başımıza talih kuşunun konduğunu göremiyoruz. Oysa önümüzdeki 10-15 yılda Türkiye'nin kaderi değişebilir."
Düşünün gerçekleşmesini göremeden aramızdan ayrıldı. Hiç kuşkusuz, dünyadaki gelişmeleri izledikçe kahrolarak:
- Dünya rezervlerinin sadece yüzde 17'sine (170 bin ton) sahip olan Norveç, "Toryum" yataklarını değerlendirmek ve orta vadede nükleer santrallerde uranyum yerine kullanmak için bilim kurulu oluşturdu. Prof. Mikko Kara başkanlığındaki kurul yıl sonuna kadar hükümete raporunu sunacak.
- 290 bin ton rezervi bulunan Hindistan, 10 gün önce "Toryum"la çalışacak ağır su reaktörü prototipi üretimi için düğmeye bastı. Hedefi: En geç 2020'de "Toryum"dan enerji üretecek nükleer santrali devreye sokmak.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler üç yıl kadar önce yaptığı açıklamalarda, kurulması düşünülen üç nükleer santraldan birinin "Toryum"la çalışması seçeneği üstünde durduklarını söylüyordu. Şimdi 21 Şubat 2008'de ihale ilanına çıkılacak üç nükleer santral için sadece doğal veya zenginleştirilmiş uranyum kullanılması koşulu aranacağını belirtiyor.
Ve Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı, Kızılcaören'deki "Toryum" yataklarımız binlerce yıllık uykularına devam ediyorlar. Ve Prof. Arık'ı da sonsuzluk aleminde onların yanına uğurladık. Yazık...