Basın Şehitleri Günü
Refik DURBAŞ 01 Ocak 1970
Mazisi iki yüz yıla yaklaşan Türk basın tarihinde
sürgünlerin, hapislerin yanında düşüncelerinin
diyetini hayatlarıyla ödeyen pek çok gazeteci
bulunmakta...
Bugün, onları "Basın Şehitleri" olarak anıyoruz. Türk
basınında adlarını "faili meçhul"e yazan gazetecilerin
anılarına saygı amacıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti,
6 Nisan'ları "Basın Şehitleri Günü" olarak kabul
ederek bir anma törenine dönüştürdü. Bugün ilk basın
şehidi, "Serbesti" gazetesi başyazarı Hasan Fehmi'nin
Divanyolu'ndaki Sultan Mahmut Türbesi'nin bahçesinde
bulunan mezarı başında saat 11.00'de bir tören
düzenleniyor. Törenden sonra da TGC Basın Müzesi'nde
yer alan "Şehitler Galerisi" ziyaret edilecek...
Peki, kim bu ilk basın şehidi? Hıfzı Topuz'un "Türk
Basın Tarihi"ne göre 5 Nisan 1909'da, Emin Karaca'nın
"Türk Basınında Kalem Kavgaları"na göre ise 7 Nisan
1909'da, bir başka deyişle "31 Mart Vakası"nın
arifesinde "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin "derin
devlet" anlayışına kurban verilen "Serbesti"
gazetesinin yazı işleri müdürü ve başyazarı Hasan
Fehmi...
Hasan Fehmi, Siyasal Bilgiler'i bitirdikten sonra
Paris'e kaçar. Bir süre Mısır'da yaşadıktan sonra da
1908'te "İkinci Meşrutiyet"in ilanı üzerine İstanbul'a
dönerek Mevlanzade Rıfat'ın yayınladığı "Serbesti"
gazetesinin yönetimini alır.
Hasan Fehmi'nin İttihat ve Terakki iktidarını sert bir
biçimde eleştiren yazıları aydın çevrelerde de geniş
yankılar uyandıracak ve gazete büyük bir okur
kitlesine ulaşacaktır. İttihatçılar ise Hasan Fehmi'yi
susturmak için önce gözdağı verecek, ardından gazeteye
"İttihat ve Terakki'nin fenalığı; açlıktan da,
koleradan da fazla tahribat yapmaktadır diyorsun. Bu
tahribatı aziz milletimizin dimağında asıl sen
yapmaktasın" benzeri tehdit mektupları yağacaktır. Ve
Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909'un akşamında mülkiye
kaymakamı arkadaşı Ertuğrul Şakir ile Beyoğlu'ndan
dönerken Galata Köprüsü'nün Eminönü tarafında
tabancayla vurularak öldürülecektir.
Ertesi gün, "Serbesti" gazetesinin birinci sayfasında
yalnızca şu yazı vardır: "Serbesti-i matbuatın (basın
özgürlüğünün) ilk kurbanı, ömrünü menfalarda
(sürgünlerde) geçirmiş olan evlad-ı hürriyetten Hasan
Fehmi Beyin ruhuna fatiha..."
Hasan Fehmi'nin öldürülmesi üniversite gençleri
arasında da heyecan yaratacak, ertesi sabah büyük bir
gösteri düzenleyen öğrenciler, Babıali'nin önünde
toplanacaktır. Zamanın Hukuk Fakültesi
öğrencilerinden, 19 yaşındaki Burhan Felek, bir
konuşma yaparak Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'dan
katillerin yakalanmasını isteyecektir. Sadrazam da
"Katiller bulunacak ve asılacaktır" diyerek
öğrencilerin gönlünü alacakır. Gençler, daha sonra
Mebusan Meclisi'ne gidecek ve Meclis Başkanı Ahmet
Rıza Bey ile görüşerek "Bu gizli eller kırılsın artık.
Millet kan ağlıyor. Katilleri istiyoruz" diye
bağıracaklardır.
Hasan Fehmi'nin katili ya da katilleri bulunamadığı
gibi, İttihat Terakki yönetimi, iki yıl içinde iki
gazetecinin daha ölümünden sorumlu olacaktır. Biri
"Seda-yı Millet" gazetesinde yönetimi eleştirmenin
yanında yolsuzluklarını da belgeleyen genç gazeteci
Ahmet Samim, ki 9 Haziran 1910 Perşembe gecesi, yazar
arkadaşı Fazıl Ahmet ile Bahçekapı'da yürürlerken
arkasından açılan bir tabanca mermisine kurban
gidecektir. Öteki de bu olaydan 14 ay sonra, 10 Temmuz
1911 Pazartesi akşamı Bakırköy'deki evi önünde
kurşunlanan "Mizan" ve "Serbesti"den sonra "Şehrah"
gazetesinde yönetimi eleştiren başyazılara imzasını
atan Zeki Bey...
Hasan Fehmi gibi, tabii bunların katil ya da katilleri
de "faili meçhul" hanesine yazılacaktır. Daha yakın
tarihimizde "faili meçhul"e gidenler gibi...
Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki Bey Türk basınının
düşüncelerinden dolayı "kurşun"a kurban giden ilk
şehitleriydi. Onların ardından, yaklaşık yüz yıl
içinde Türk basını Ümit Kaftancıoğlu'ndan Abdi
İpekçi'ye, Çetin Emeç'ten Uğur Mumcu'ya nice şehitler
verdi.
Kiminin bedeni kurşunlanarak, kiminin kalemi elinden
alınarak düşüncelerinden dolayı yazması
engellenerek...
Hepsini, saygıyla yad ediyorum.