Zorla hepimizi cemaatçi yapacaklar!
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
Hükümete yakın medya kuruluşlarının Fethullah Gülen cemaati aleyhine yaptıkları yayınları izliyor, daha doğrusu izleyebiliyor musunuz? Açıkçası, konuyla çok yakından ilgili olmama rağmen ben çoktan pes ettim. Bu yayınların tam gaz devam ettiğinin farkındayım; arada sırada sağda solda gözüme çarpanlar da oluyor ama harcanan onca emeğe rağmen bunların sosyal medyada yoğun bir şekilde paylaşıldığına, herhangi bir tartışmaya yol açtığına, dolayısıyla herhangi bir etki yarattığına tanık olmadım.
Taraf kadar olamıyorlar
Acaba neden böyle? Ergenekon, Balyoz vb. süreçlerindeki Taraf Gazetesi’nin kilit rolü hâlâ hafızalardayken, hükümete yakın medya bu sefer niçin bu kadar etkili olamıyor? Bu noktada birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum:
Geciken operasyon: Dün Taraf’ın yayınlarının hemen ardından onun hedef gösterdiği kişi ve kurumlara operasyon düzenlenirdi, bugünse onca yayına rağmen Başbakan Erdoğan’ın sürekli vaat ettiği “inlere girme“ bir türlü gerçekleşmiş değil. Hâl böyle olunca cemaat aleyhtarı yayınlara olan ilgi her geçen gün azalıyor.
Altyapı eksikliği: Dün Taraf ve diğer medya kuruluşlarının yayınlarının ardında, uzun bir süredir Ergenekon vb. yapılara operasyon için hazırlık yapmış olan Gülen cemaati ve onun devlet içindeki yapılanması vardı. Bugünse hükümet Cemaat’e karşı çok fazla hazırlıklı değil, daha çok can havliyle hareket ediyor. Ayrıca adliye ve poliste tam anlamıyla güvenebileceği bir altyapıyı henüz oluşturamamışa benziyor.
Zayıf malzeme: Bütün bunlara bağlı olarak bugün cemaate karşı kullanılan malzeme dün Ergenekon vb. yapılara karşı kullanılanlara kıyasla epey zayıf gözüküyor.
Eski cemaatçilerin azalan değeri: Bu zayıflığı kapatmak için cemaatte üst düzey pozisyonlarda bulunup ayrılmış isimlere müracaat ediliyor. Fakat bu kişilerin etki gücü de hükümet yanlısı medyada ne kadar sık görünürlerse o kadar azalıyor.
Vizyonsuzluk ve ruhsuzluk: Cemaat aleyhtarı yayınlarda belli bir vizyon ve ruh yok, varsa da ben göremiyorum. Bu tür haber ve yorumları kaleme alanların, televizyonlarda dile getirenlerin çoğu ya kendilerini çok kötü ifade ediyor, ya tam olarak ne demek istediklerini kendileri de bilmiyor veya söylediklerine samimi olarak kendileri de inanmıyor. Bu açıdan bakıldığında, hükümete yakın medyada cemaate karşı en cengâver isimlerin çoğunun İslami hareket geçmişine sahip olmamaları şaşırtıcı değil. Eğer bu savaşta inisiyatifi cemaat ele geçirmiş olsaydı onların ciddi bir bölümünü pekâlâ hükümet karşıtı olarak da görebilirdik.
Geçmişle hesaplaşma
Başka gerekçeler de sıralamak mümkün, ama fazla uzatmaya da gerek yok. Bununla birlikte, “bu yayınlar etkili olamıyor, zaten olamaz da, çünkü cemaat masum” gibi naif bir düşünceye sahip olmadığımı eklemem şart. Zira Gülen cemaatinin, daha hükümet ile ittifak hâlindeyken devlet içinde, özellikle adliye ve güvenlik bürokrasisinde ayrı bir yapılanmaya gittiğini, bir tür “devlet içinde devlet” olduğunu yazıp söyleyen birisiyim. O tarihlerde benim gibilerden gelen eleştirenlere karşı cemaate kalkan olan, bizlere Ergenekonculuktan paranoyaklığa uzanan bir yelpazede yer beğenen birçok meslektaşım bugün “paralel yapı”ya karşı bir tür cihat yürütüyor. Lakin o kadar beceriksizler ki, onların sayesinde cemaat kendisini mağdur olarak lanse etme imkânına kavuşuyor. Eğer böyle devam ederlerse, zorla hepimizi cemaatçi yapacaklar!
İşin püf noktasının şu olduğu kanısındayım: Dün Ergenekon soruşturması, “derin devlet”in en acımasız uygulamalarının yaşandığı Fırat’ın doğusuna geçmediği için inandırıcılığını ve kapsayıcılığını yitirdi ve yeni iktidar sahiplerinin eskilerini tasfiyesi olarak görüldü. Bugün de cemaatin Ergenekon vb. süreçlerdeki rolü ve fonksiyonu geri plana itilip esas olarak 17 Aralık ve sonrası masaya yatırıldığı için “paralel yapı”ya karşı ilan edilen savaş, AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’ın iktidarını koruma çabası olarak yorumlanıyor. Eğer kendinizi bir şekilde bu iktidarın bir parçası olarak görüyorsanız bu pekâlâ sizin de savaşınızdır, aksi takdirde burada taraf olmanızı gerektirecek bir durum söz konusu değil.
Bu saptamama, hükümete yakın medyanın artık Hanefi Avcı, Nedim Şener, hatta Doğu Perinçek dâhil bazı Ergenekon sanıklarına, Balyoz ile tasfiye edilen askerlere ve onların avukatlarına, yakınlarına söz hakkı tanıyor olması nedeniyle itiraz edilebilir. Ne var ki yaşatılmış olan mağduriyetler giderilmediği müddetçe bu tür yayınlar “düşmanımın düşmanı dostumdur...” yaklaşımının tezahüründen ibaret kalacaktır.
Eğer hükümet (ve ona destek verenler) cemaat ile sahici bir hesaplaşmaya girişmek istiyorsa, “çok safmışız, bizi kandırmışlar” mazeretinin ötesine geçip Türkiye’nin yakın geçmişiyle, kendi hatalarını da işin içine katarak, hatta bunları öne çıkararak yüzleşmek zorundadır.