Dava ahlaksızlığı
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Hepimizin bir davası var.
Dini, milli, seküler, çevreci, feminist davalarımız var.
İnsanlar üstelik davaları için ölmeye hazır.
Davası için ölenlere "şehidimiz" deniliyor.
Peki neden? İnsanların niçin değişik davaları var?
Çünkü insanlar dünyayı, ülkelerini daha gelişmiş, daha güzel, daha ahlaklı hale getirmek için çeşitli davalara sahip oluyorlar.
Nereden nereye
Halbuki bir zaman sonra dava ahlaksızlığı denilen bir hastalık ortaya çıkıyor.
"Aslında bu arkadaş müdür olmak için yeterli değil ama davamız için başkası olmasın diye buna mecburuz..."
"Aslında bu ihalede en düşük fiyatı bizim arkadaşımız vermedi ama davamızın selameti için onu kollamalıyız..."
"Aslında senden doçent olmaz ama davamızın selameti için çok sayıda hocaya ihtiyacımız var..."
"Aslında liderimizin yaptığı yanlış ama davamızın selameti için surda gedik açtıramayız hemen onu savunmalıyız..."
"Aslında bizim arkadaşımız hata yaptı ama davamızın selameti için kol kırılır yen içinde kalır..."
"Memleketi daha ahlaklı hale getirmek için kurgulanan davalar" böylece bir zaman sonra ahlaksızlığın meşrulaştırıldığı mekanizmalar haline geliyor. Buna da ancak dava ahlaksızlığı denilebilir.
Soma
Soma'da yüzlerce insan öldü. Ancak davalarımız yüzünden bu meselede de "kol kırılır yen içinde kalır", "surda gedik açtırmayız" sloganları ile hep beraber dava ahlaksızlığını daha ileri safhalara taşıyoruz.
Halbuki bir dava takipçilerinden en çok kendi yakınlarına karşı adil ve hatta acımasız olmasını bekler.
Türkiye böyle giderse adalet çarkı kendi mensuplarına hiç işlemeyen "davalar panayırına" dönebilir.
Din afyon mudur?
Bütün dindarlar olarak Marks'a "Din afyondur" dediği için kızdık.
Peki pratikte niye hepimiz Marks'ın inanmış takipçileri olduk?
Sebep olduğumuz her olayı "takdir-i ilahi" diyerek Allah'a yöneltiyoruz?
Zaten Türkiye'de devletin devlet olamamasından dolayı ortaya çıkan bütün hasarlarla ölenlere de şehit deniliyor.
Neredeyse İslam dini Türkiye devletinin hatalarından doğan kusurları telafi eden bir inanç sistemine dönüşmüş.
Şunu açıkça yazalım, fiilen bizim yaptığımız şey Marks'ın dediğinin ta kendisi.
İslam'ı Marks gibi anlayacak isek bu kadar yıl solculara niye kızdık?
Büyük bir sorun ile karşı karşıyayız: İslam bugün eleştirmenin, haksızlığı sorgulamanın, yenilik peşinde koşmanın değil tam aksine geçiştirmenin, çok sorgulamamanın ve hatta maalesef bir tür konformizmin düşünce biçimi haline geliyor.
İstifa
İstifa kelimesi Arapça kökenli. Arapça yazılıştan Türkçe'ye geçerken 'ayn' kaybolduğu için görülmüyor ama bu kelimenin kökeni 'avf' yani af.
Yani bir meselede hata yaptığını gören kişi aslında istifa ederek af dilemektedir.
Bizim devlet geleneğimizde çok istisnalar hariç ne özür dilemek ne istifa etmek vardır. Bizde özür dilemek anaokulunda veya ilkokulda hayat bilgisi dersinde kalmış bir haslettir. Çünkü büyürüz ve hepimiz bir davaya katılırız, "istifa edersek davamız zarar görecek" deriz.
İkincisi bizim "bin yıllık devlet geleneğimizin mirası" Cumhuriyet'i de teslim almıştır. Buna göre devlet her an milletin bir kısmının isyan etmesinden endişe eder.
Filan isyanlar, falan isyanlar, Celali isyanları, Gezi isyanı...
Dolayısıyla devlet "aman bir de Soma isyanı çıkmasın" diye düşünür.
Bu binlerce yıllık bir reflekstir bugünden yarına değişmez.
Hal böyle olunca sorumlu asla istifa etmez ancak belki "kellesi alınır."
Devlet "insanlar istedi diye istifa edilirse Allah muhafaza bir yol açılır" der. Eğer "kelle alınması lüzum olursa" bir zaman sonra bir vesile ile yapılır. Bu da devletimizin bin yıllık dava ahlakıdır.