Devletin yumruğunun değişen eli
Sevgi Akarçeşme 01 Ocak 1970
Eğri oturup doğru konuşalım. Bizde ölümler, sayı Türkiye koşulları için bile fazla olmadıkça, rakamdan ibarettir.
Hemen suçu devlete atıp kenara çekilmeyelim, hepimizin algısı böyle. Sonuçta devlet dediğiniz bize hizmet etsin diye vergi ve yetki verdiğimiz ve insanlardan oluşan bir “araç”. Ne var ki devletin kutsallığı alışkanlığına bir şekilde bu makamlara oturmuş insanlar hemen kapılıveriyor, vatandaşa hizmetçi olmaları gerekirken kendilerini adeta dokunulmaz olarak görme hastalığına yakalanıyorlar. Makam süresi uzadıkça hastalık müzminleşiyor.
Soma’da yaşanan ve bu yazının yazıldığı saatlerde resmî rakamlara göre 282 insanımızın hayatına mal olan maden faciası, sicili kabarık ihmaller tarihimize geçip unutulabilirdi. Nasıl 1992’de yaşanan ve 263 kişinin öldüğü kazayı sadece bir benzeri olduğunda hatırlıyorsak, büyük ihtimalle bu kazaya da samimi olarak üzülecek, ama birkaç hafta sonra unutacaktık. Sonuçta, daha geçen sene yaşadığımız ve tarihimizin en büyük terörist saldırısı olan Reyhanlı için ne kadar hesap sorduk? Ya da Afyon’da sebebi hâlâ bilinmeyen biçimde havaya uçan askerlerimiz konusunda ne yaptık? Peki ya hesap sorulması bile istenmeyen ve haklı olarak Kürtlerin devlete güvenini iyice sarsan Uludere? Tüm bu insan yapımı felaketlere bir tek istisna, o da toplumsal hafızada bıraktığı iz yüzünden, 17 Ağustos depremi olabilir. Resmi rakamlara göre 18 bin, tahminlere göre 50 bine yakın kişiyi kaybetmiştik, insan ihmaliyle birleştiğinde korkunç acılar yaşatan o depremde. Tek seferde o kadar kayıp yaşamasak ne kadar hatırlayacaktık 17 Ağustos’u? Ayrıca hatırladık da ne oldu? Göstermelik birkaç müteahhit yargılanması dışında kökten ne değişti? Bugün benzer bir deprem olsa olabilecekleri düşünmek bile istemiyor insan.
Soma’da sebepleri hâlâ açıklanmayan, kurban sayısı konusunda bile belirsizliğin olduğu facia bir geri kalmışlık örneği. Öyle olmasa Başbakan, 1862 İngiltere’si ile karşılaştırma yapar mıydı? Maalesef Türkiye, gelişmenin dengesiz gerçekleştiği bir ülke. İnsan hayatı da sadece devletin gözünde değil, vatandaşın gözünde de değersiz olmaya devam ediyor. Başbakan, boşuna ölümlere “olağan” demiyor yani.
Bu facianın da diğerleri gibi unutulmasının önüne geçen iki gelişme var. Ne ölü sayısının çok daha artacak olması ne de madendeki ihmallerden bahsediyorum. Bu facia, devlet algısı açısından bir milat olacaksa vatandaş tekmeleyen başbakan danışmanı Yusuf Yerkel ve video görüntülerine dayalı bazı iddialara göre vatandaşı yumruklayan Başbakan sayesinde olacak! Yerkel, vatandaşı tekmelediğini kabul etti (demek ki montaj iddiasının komik olacağının o da farkında). Başbakan’ın yumruklama görüntüsü konusunda ise resmi bir yalanlama yok. İktidarın insanı ne hale düşürebileceğinin delili olarak kan donduran bu görüntüler aslında yola kimsesizlerin kimsesi olarak çıkanların geldiği vahim noktayı göstermesi açısından ibretlik.
Bu millet uzun yıllar, birçoğu hâlâ, devlet denince korkar. Jandarma dipçiği nedir görmüştür çünkü. Ama ceberut devleti değiştirmek iddiasıyla yola çıkanların vatandaş tekmelemesi üniformalılarınkinden daha çok acıtıyor insanın canını. Hele hele mağdurken zalime dönüşen bir başbakan görüntüsü artık hükümetin attığı her adımın iktidarını korumaya yönelik refleks olduğunu ispatlıyor. Ne yazık ki artık devlet bir araç değil amaç haline gelmiş AK politbürosu için. Devletin tekme atan ayağı, yumruk atan eli kimlik değiştirmiş sadece.
Soma faciası, sadece iş güvenliği konusunda gerçek bir devrim yapmak için değil, otoriter hükümet geleneğinin sonunu, zulmü bitirmek için bir milat olmalıdır. Bari bu kez ölenler bir hiç uğruna ölmemiş olsun…
Ölenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum…