Devletin mütekebbir yüzü mü?
Bülent Korucu 01 Ocak 1970
‘Çatık kaş, hükümet dedikleri zat…’ Bu tanım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da çok sevdiği ve şiirleriyle kaset doldurduğu Necip Fazıl’a ait.
Şairin zindandan oğluna yazdığı ‘mektup’taki tanım. Erdoğan’ın hayalindeki devletin böyle olmadığını ummak istiyorum. Seçmenine vaat ettiği de bu değildi. Dün Ali Bulaç, enfes bir yazı ile ilk halkadaki tanık olarak Erdoğan’ın başlangıç noktasını özetlemişti. Kaçıranların dönüp okumasını tavsiye ederim.
O gün ile geldiğimiz yer arasındaki makası/tenakuzu gösteren fotoğraf galerisine her gün yenisi ekleniyor. Soma’da yaşanan maden faciası sonrasında verilen tepkiler, ne yazık ki devletin mütekebbir yüzünü ön plana çıkarıyor. Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in yerde yatan göstericiye savurduğu tekme dünyanın gündeminde. Dün daha korkunç bir iddia internete düştü. Başbakan’ın da bir protestocuyu darp ettiği ileri sürüldü. Marketin içindeki görüntülerde itiş kakış var, fakat dayak iddiasını doğrulayacak netlikte değil. Fakat iki unsur bu suçlamaları silip atmamıza engel oluyor. Birincisi, üzerinden saatler geçmesine rağmen böylesine hassas konuda açıklama yapılmamış olması. Yazıyı yayına verdiğimiz akşam saatlerinde hâlâ tekzip edilmemişti. Oysa duygusal ortamın nezaketi dakika fevt etmemeyi gerekli kılıyor. İkincisi ise Başbakan’ın marketin dışındaki tavrı. Erdoğan protestocuların üzerine yürüyor ve “Hadi gel benim yanımda yuh de bakayım” şeklinde meydan okuyor. Hatta iki defa hamle yapıyor ve korumalar araya giriyor. Bir koruma, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan ‘Gidiyor, siz konuşsanız’ diye yardım istiyor. Saniyeler içinde girilip çıkılan markette neler olduğu konusunda kamuoyu tatmin edici açıklama bekliyor.
Erdoğan’ın, dozunda Kasımpaşalı tavrı kitlelerde sempati uyandırıyordu. Yerine göre bir tabutun altına girerek, bazen simitçiyle sohbet ederek Kasımpaşalı tavrını dengeliyor; nobranlıkla arasına çizgi çekiyordu. Şimdi protestocunun üzerine yürüyen, -inşallah yapmamıştır- belki de vuran bir Erdoğan var karşımızda. Açık söyleyeyim bunu Gezi ya da 1 Mayıs’ta yapsaydı, puan bile kazanabilirdi. Soma acının en yalın ve temiz hali. Ambulansı kirletmemek için çizmesini çıkarmaya çalışan bir naifliğin karşısında tekme ve tokat… Bazılarının tekme-tokadı savunurken söylediği gibi küfür ve provokasyon da olabilir. O durumda provoke olmamak, o çok övünülen devlet aklının gereği değil mi? Dövülen kişi acılı madenci yakını ise siyasi bir facia, kışkırtıcı ise devlet erkânına yakışmayan çocukça refleks… İkisinin de savunulacak yanı yok.
Ceberut devletle ilgili hatıra defterimiz hayli kabarık. 17 Ağustos Depremi’nde, organize olamayan, insanları günlerce enkaz altında bırakan hem suçlu hem güçlü devletten çok çekmiştik. Halkın yardımını engelleyen, oradan bile toplum mühendisliği devşirmeye çalışan yapı karşımıza dikilmişti. Sonrasında binaları yapan, denetleyen, ruhsat veren kimse hak ettiği cezayı almadı. Günah ortak olduğu için zincirin bütün halkaları birbirini akladı.
Soma’da daha küçük mahalde neredeyse aynısını yaşıyoruz. Çok şükür yardımlara engel olunmuyor! Peki, facianın hesabı sorulacak mı? Her zamanki gibi vaat o yönde, konuşan yetkililer öyle söylüyor. Fakat satır aralarındaki ayrıntılar umudumuzu kırıyor. Şirketin sahibi Alp Gürkan, takım elbiseyi çekmiş protokolde Başbakan’ı karşılıyor. Üçüncü günün sonunda içeride kaç kişi olduğunu netleştiremedik. Nihayetinde 500-600 rakamının söz konusu olduğu basit toplama-çıkarma işlemi… Onu sağlayacak bilgileri dahi kamuoyu ile paylaşamıyor şirket. Açıklamalarından ise her şeyin ‘mükemmel’ olduğunu anlıyoruz!
Yetkililer de şirketi temize çıkarmak ister tarzda konuşuyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kurumun dört yılda sekiz teftiş geçirdiğini vurgulayarak, “En son 13-18 Mart 2014’te yapılan teftişlerde mevzuat açısından herhangi bir noksanlığın olmadığı, işyerinde bizzat yapılan teftişlerle tespit edilmiş bulunmaktadır.” diyor. Başbakan Erdoğan, tepki toplayan “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Tabii işin boyutunun bu kadar fazla olması bizi derinden yaralamıştır.” konuşmasında şunları söylüyor: “Bu ocakla ilgili mart ayı sonunda yapılmış olan gerek sağlık gerek güvenlik kontrolünde işçi sağlığı iş güvenliği noktasında başarılı olduğu tespit edilmiştir. Yapılan kontrollerde de iyi noktada olan kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmıştır.” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kaçak ve küçük yaşta işçi çalışmadığını ispat etmek için şirketten fazla çaba sarf ediyor.
Şirketi temize çıkaran açıklamaların hükümete yakın medyanın bazılarında yer almaması da işkillenmemize sebep oluyor. Erdoğan’ın öksürüğünü atlamayan bazı gazeteler koca paragrafları yok etmiş. Endişelenmekte haksız mıyız?